2 Nisan 2014 Çarşamba

GENEL FİZİKÎ COĞRAFYA DERSİ, OTOBİYOGRAFİ ve COĞRAFYA

1992 yılının 27 Eylül'ünde, Çorum'un stratejik ilçelerinden biri olan Osmancık İlçesi'nde, öğretmen baba ve ev hanımı annenin üç erkek oğlundan en küçüğü olarak dünyaya geldim. İlköğretim ve orta okulu babamın da sınıf öğretmenliği yaptığı Osmancık Orgeneral Ahmet Çörekçi Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda gündüzlü öğrenci olarak tamamladım. Lise öğreniminiyse Osmancık Anadolu Lisesi'nde yaptım. Daha sonra üniversite sınavlarında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünü kazandım.

Doğup büyüdüğüm şehir olan Osmancık; Karadeniz Bölgesi'nde, Orta Karadeniz ve Batı Karadeniz Bölümü'nün kesiştiği yerde bulunur. Çorum'un kuzeyindedir. İç Anadolu Bölgesi ile Samsun-İstanbul yolunun birleştiği noktada yer alır. Kuzeydoğusunda Samsun, doğusunda Amasya ve kuzeybatısında Sinop illerine komşu bir konumdadır. Kızılırmak havzası üzerinde bulunmaktadır.

Arazi yapısına metamorfik ve volkanik kütleler hakimdir. Bunun dışında tortul kütlelere de rastlanmaktadır. Üçüncü zamanın en önemli kütlelerinden olan jips, kireçtaşı ve kaya tuzu yataklarıyla, karbon miktarı %5 oranına kadar yükselen zengin linyit yataklarına rastlanmaktadır. Yaylabaşı ve Kumbaba köyleri linyit bakımından zengindir ve özel işletmeler linyit üretim faaliyetlerine devam etmektedirler. 

Osmancık, jeolojik yapısı nedeniyle Kuzey Anadolu Fay Hattı güzergâhında yer aldığından 1. dereceden deprem kuşağında yer almaktadır. Osmancık aynı zamanda İstanbul, Erzurum ve devamı İran'a kadar uzanan tarihi İpek Yolu'nun üzerinde bulunmaktadır. Günümüzde Doğu Anadolu'yu ve Karadeniz'i İstanbul'a bağlayan en kestirme otoban Osmancık'tan geçer. Bu yolun bir özelliği daha vardır; İran'dan İstanbul'a kadar uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattı'nı takip eder. Bu yüzden depren kuşağı açısından 1. sırada yer alır.

İlçenin en önemli vadisi Kızılırmak vadisidir. Çok verimli olan bu vadi boyunca irili ufaklı tepeler ve dağlar, Kızılırmak'a paralel bir şekilde uzanır. Bu dağların en önemlileri Çal ve Ada dağlarıdır. Çal dağlarının en yüksek tepesi Büyük Çal 1750 metre, Adadağ serisinin en yüksek tepesi Dedeçal 1770 metredir. Osmancık'ı çevreleyen dağların en yükseği 1864 metreyle İnegöl dağıdır.

İç Anadolu ve Karadeniz arasında geçiş ikliminin olduğu bölgede yer aldığından ılıman iklim yapısına sahiptir. Genel olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlıdır. İlkbahar ve sonbahar uzun sürer. Yağışlar genellikle ilkbaharda görülür. Yıllık ortalama yağış miktarı 368 mm'dir.  

Osmancık oldukça zengin bir akarsu ağına sahiptir. Bu ağın en büyük akarsuyu Kızılırmak'tır. Nehrin ilçe sınırları içindeki uzunluğu 80. km'dir. Osmancık'a girmeden ve girdikten sonraki toprak yapısı sebebiyle rengi kızıl, yer yer sarıdır. Kızılırmak'a karışan diğer akarsular Kavşak Çayı, İncesu Deresi, Karalar ve Yukarı Zeytin dereleridir.

Bitki örtüsü dağlık bölgelerde çam, meşe ve ardıç ormanları, bunların haricinde kalan yerlerde ise step şeklindedir.

24 Mart 2014 Pazartesi

COĞRAFYA BİLGİ SİSTEMLERİNİN SOSYAL BİLGİLER EĞİTİMİNE KATKISI

Coğrafya bilgi sistemlerinin Sosyal Bilgiler eğitimine katkısı oldukça fazladır. Öyle ki Coğrafya bilgi sistemleri Sosyal Bilgiler eğitiminin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Coğrafya'sız bir Sosyal Bilgiler eğitimi düşünülemez. Sosyal Bilgiler eğitimine tabi tutulan öğrenciler için Coğrafya bir olmazsa olmazdır. Öğrencilerin doğayı, yaşadıkları çevreyi ve üzerinde bulundukları dünyayı tanıyabilmeleri; onlar hakkında bilgi sahibi olabilmeleri, mantıklı çıkarımlar yapabilmeleri için Coğrafya bilgi sistemlerine büyük ölçüde gereksinim vardır. Öğrenciler doğa ve çevreyle ilgili konular hakkında fikir sahibi oldukça yaşadıkları çevreye karşı daha duyarlı ve bilinçli olacaklardır. Öğrenciler ülkelerinin Dünya'nın neresinde olduğunu, jeopolitik ve matematik konumlarının ne durumda olduğunu kavrayacaklardır. Böylece birçok konuya ilgilerinin arttığı görülecektir. Bir açıdan Coğrafya bilgi sistemleri öğrencinin dış dünyaya açılmasına yardımcı olacaktır. Sosyal bilgiler eğitimine tabi tutulan öğrencilerin içinde bulundukları dönem gereği doğal olarak doğaya, çevreye karşı kafasında birçok soru işareti bulunacaktır. Bu noktada Coğrafya bilgi sistemleri devreye girerek öğrencinin etrafa, doğaya, dış dünyaya olan yabancılığının giderilmesine fayda sağlayacaktır.  Öğrencinin etrafta gördüğü doğal olayları ve diğer coğrafî şeyleri anlamlandırabilmesi için Coğrafya bilgi sistemlerine büyük bir ihtiyaç vardır. Zira bu sistemler olmadan bunu sağlamak olanaksızdır. Bu sistemlerin yerine getireceği görevi başka hiçbir bilimin başarması imkansızdır. Coğrafya bilgi sistemleri Sosyal Bilgiler eğitimine bu denli büyük bir katkı sağlamaktadır. Başka bir deyişle Coğrafya bilgi sistemleri sosyal bilgiler eğitiminin bel kemiğidir.

COĞRAFÎ BELGESELLER

DÜNYA'NIN OLUŞUMU VE LEVHA TEKTONİĞİ


YERİN OLUŞUMU VE LEVHA HAREKETLERİ

KITALARIN DANSI (LEVHA HAREKETLERİ)

DÜNYA'NIN OLUŞUMU ANİMASYONU

DEPREMLERİN OLUŞUMU VE TÜRLERİ

DÜNYA'NIN EVRİMİ

İÇ KUVVETLER DAĞ VE KITA OLUŞUMU

EVRENİN OLUŞUMU VE İZAFİYET TEORİSİNİN KANITLARI

DÜNYA'MIZIN KATMANLARI

EKSEN EĞİKLİĞİ VE MEVSİMLERİN OLUŞUMU


TOPRAK OLUŞUMU VE TOPRAKLARIN SINIFLANDIRILMASI


KAYAÇLAR NASIL OLUŞTU?

KAYAÇ DÖNGÜSÜ

VOLKANLAR/YANARDAĞLAR


EKOTEKNOLOJİ: ÇEVRE DOSTU İNŞAATLAR


EKOTEKNOLOJİ: YERALTI KAYNAKLARI


EKOTEKNOLOJİ: OLAĞAN DIŞI HAVA KOŞULLARI


ATOM ÇARPIŞTIRICI CERN DENEYİ


FIRTINANIN GÖZÜ

OKYANUS AKINTILARININ İKLİM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ


ATMOSFER VE İKLİM

AKIBETİMİZ: GÜNEŞ SÖNÜNCE


AKIBETİMİZ: NÜFUS ARTINCA

AKIBETİMİZ: DÜNYA DURUNCA

AKIBETİMİZ: PETROL OLMADAN

RÜZGARLARIN YER KABUĞUNA ETKİSİ





23 Mart 2014 Pazar

COĞRAFYA İLE İLGİLİ GÖRSELLER

ÇİN





ARİZONA-UTAH KUMTAŞI KAYALARI ABD

BÜYÜK KANYON ABD

BÜYÜK KANYON VE GÖK TAŞI YAĞMURU

KAPADOKYA

HURON GÖLÜ

JEJU ADASI

KAYNAYAN GÖL


SABAH İHTİŞAMI HAVUZU

MOZAİK KALDIRIM TAZMANYA

PUERTO PRINCESA YERALTI NEHRİ

REDOUBT YANARDAĞI

BENEKLİ GÖL

RIO TINTO NEHRİ İSPANYA

TO SUA OCEAN TRENCH

MONT BLANC FRANSA












COĞRAFYANIN GELECEĞİ

Yaşanan birçok olay Coğrafya'nın önemini göstermiştir ve göstermeye de devam edecektir... Coğrafya biliminin olmadığı ya da yeterince önemsenmediği bir dünyada yaşamak ciddi derecede zorlaşır hatta imkansız hale bile gelebilirdi. Bu yüzden insanlar bunun farkında olmak zorundadırlar... Diğer bütün bilimler gibi Coğrafya da gereklilik sebebiyle ortaya çıkmıştır. Eski çağlarda Mısır uygarlığında verimli toprakların nerede olduğu ve nasıl kullanılacağı gibi konular ayrıca her yıl gerçekleşen sellerin sonuçlarını bulmak ve zararlarını en aza indirmek için coğrafyayı kullanmışlardır. Dönemin göçebe toplulukları ise su kaynaklarını, yerleşecekleri yerleri ve yolları bulabilmek için kolay haritalar yapmışlardır.

Dünyada coğrafyaya verilen değer bana göre giderek artmaktadır. Buna kanıt olarak da yapılan çalışmaların her yıl artması gösterilebilir. Özellikle son yılların çarpıcı konusu haline gelen küresel ısınma, dikkatleri coğrafya biliminin üzerine çekmiştir. İnsanlar kendilerince bu coğrafi olayın nedenlerini ve sonuçlarını araştırmaktadırlar. Bu da Coğrafya'nın popülerliğini artırmıştır ve artırmaya devam etmektedir. Bunun yanında insanlarda coğrafya merakı giderek artmaktadır. İnsanların geziler gibi çeşitli etkinliklerle çevreyle etkileşim içine girmeleri onlarda coğrafi bir merak uyandırmaktadır. Mesela insanlar gördükleri bazı doğal oluşumların nedenini merak edip araştırmaktadırlar ve onlar hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmaktadırlar. Coğrafya hayatla iç içedir. Mesela bir seyahate çıkarken gidilecek yerin iklimini, hava koşullarını bilmek bir nevi gerekliliktir. Yine birçok sorunun çözümü için Coğrafya'dan yararlanılır. Hemen hemen her alanda Coğrafya bilimine ihtiyaç vardır. Hatta birçok bilimin temelinde Coğrafya bilimi yer alır. Yine uluslararası ilişkilerde, harp sanatında, ülke yönetiminde özellikle devlet adamlarının ve yöneticilerinin hem ülkelerinin coğrafyasını, hem de Dünya coğrafyasını çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Atatürk, "Ben askeri meseleleri olduğu gibi, siyasi meseleleri de haritadan mütalaa ederim." derken bu bilimin önemini vurgulamıştır. Bu sebeple ve bu kadar gereklilik içinde Coğrafya sürekli kullanılan, bilinmesi çok büyük bir önem arz eden ve büyük bir avantaj sağlayan bir bilim olduğu için değerini hiçbir zaman kaybetmeyecektir.

NEDEN COĞRAFYA ÖĞRENİYORUZ? ÖĞRENMESEK OLMAZ MI?

Coğrafya; çocukların gözlem yapma ve nedensel ilişki kurma becerilerini geliştirmekte önem taşımaktadır. İyi bir Coğrafya eğitimi aldığımızda, günümüz sosyal ve siyasal olaylarına bakış açımız da büyük ölçüde değişecektir. Coğrafyanın bize sağlayacağı en önemli şeylerden birisi; ulusal ve evrensel sorunlar hakkında mantıklı çıkarımlar yapmayı kolaylaştırmasıdır. Coğrafya herkes için gereklidir; bir öğretmen, bir politikacı, bir bürokrat, bir asker, bir mühendis, bir iş adamı, herkes için... Coğrafyayı iyi bilmeyen askerlerden oluşan bir ordunun kaybetme olasılığı çok büyüktür. Mesela I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusundaki askerlerin bir bölümü yazlık kıyafetleriyle soğuk cephelerde savaştırılmışlar ve savaştıkları yerlerde iklimin azizliğine uğramışlardır. Yine fabrika kurmak isteyen bir girişimcinin kuracağı fabrikanın hangi coğrafi koşulları gerektirdiğini çok iyi bilmesi gerekir. Ekonomik başarı için bu olmazsa olmazdır. Bir inşaat mühendisinin çalışacağı yerlerde yer yapısını çok iyi bilmesi gerekir. Bir mimar da aynı şekilde çalıştığı yerin iklimini, hava şartlarını iyi bilmelidir. Bunun gibi bir sürü basit örnek sıralayabiliriz. Özetleyecek olursak Coğrafya bilmek ve öğrenmek, hayatın her alanında herkese büyük katkılar sağlayacaktır.

DÜNYA'DA YAŞANACAK EN İYİ YER NERESİDİR?

          "Dünya'da yaşanacak en iyi yer neresidir?" gibi öznellik barındıran bir soru için cevap olarak herkes kendine göre bir şeyler söyleyecektir. Bana soracak olurlarsa benim için yaşanacak en iyi yer Almanya'nın Bavyera Eyaleti'nin başkenti Münih'tir...
Çünkü Münih; gerek iklim, gerekse yaşam standrtları bakımından oldukça yaşanılası bir şehirdir. Almanya'nın güneyinde yer alan Bavyera Alpleri'ne yakın olan Münih'te karasal iklim hakimdir fakat kışlar fazla soğuk ve yazlar da fazla sıcak değildir. Bavyera Alpleri'nden gelen föhn rüzgarlarıyla sürpriz ılık havalar yaşanabilmektedir Münih'te... Bu ılık rüzgarlar hemen her mevsim görülmekle birlikte, en çok da sonbahar mevsiminde görülür. Kışın Bavyera Alpleri'nde Noel zamanı başlayarak mart ayının sonlarına kadar devam eden kış sporları düzenlenir.
Bavyera Alpleri

Haziran ve Ağustos ayları arasında yaşanan yaz mevsimi oldukça renkli geçer. 




Ekonomik yönden incelenecek olursa Münih, Almanya'nın finans şehri Frankfurt'tan sonra en yüksek gayri safi milli hasılaya sahiptir. Almanya'nın güney bölgesinde en önemli ekonomi, bilim, teknoloji ve medya şehridir. Öyle ki; BMW, MAN, Siemens gibi dev Alman firmalarının merkezi olduğu gibi Google, Microsoft, IBM, Intel gibi uluslarası firmaların da Almanya ofislerini barındırmaktadır. 






Görüldüğü gibi hem iklim, hem kültür, hem de yaşam standartlarının düzeyi bakımından Münih yaşanılacak en iyi şehirdir...

GENEL FİZİKİ COĞRAFYA DERSİ, SÖZLÜK ÇALIŞMASI


A



Açık Havza: Sularını denize ulaştırabilen havzalara açık havza denir. 
Açısal Hız: Dairesel hareket yapan Dünya üzerindeki bir noktanın birim zamanda oluşturduğu dönüş açısıdır. Dünya, ekseni çevresindeki hareketi sırasında 4 dakikada 1 derecelik, 1 saatte 15 derecelik, 24 saatte 360 derecelik dönüş yapar. Açısal hız, dünya üzerindeki her noktada aynıdır. 
Ağıl: Hayvanların barındığı, çevresi taş veya ahşap ile çevrili yerlere ağıl adı verilmektedir. Ağıllar zamanla nüfusun artmasına bağlı olarak sürekli yerleşme haline gelebilir. Sürü sahipleri tarafından kurulan ağıllar kış mevsiminde hayvanların korunması amacıyla kullanılır. 
A grubu milli park: Avrupa Konseyi Tabiat ve Tabiat Kaynaklarını Koruma Komitesince en iyi korunan sahalara verilen A sınıfı diplomaya sahip park.
A Horizonu: Dış etkilerle iyice ayrışmış, organik maddeler bakımından zengin, en üstteki katmandır. Tarımsal etkinlikler, bu katman üzerinde yapılmaktadır.
Abisal Bölge: Yunanca abyssos dip kelimesinden yapılmış bulunan bu terim, denizlerin 3000 - 6000 metre arasındaki derinliklerine verilmiş olan addır. Kimi araştırıcılar 0O0 m. deıı daha derin olan yerler için bu terimi kullanmıştır. Abisal bölgeler, deniz hayvanlarının coğrafi dağılışı, yaşadıkları yerin doğal şartları (tuzluluk, basınç, sıcaklık, ışık durumu...) bakımından özel bir durum gösteren yerlerdir. Önceleri mıntaka-i ka’rı n şek linde karşılanmış bulunan bu terim için şimdi derin deniz bölgesi denilmektedir.
Ablasyon: Alıp götürülme sözünden alınmadır.
Abmion: Kesmek, biçmek sözünden alınmadır. Bu t. rim, birçok Batı ülkelerinde deniz aşındırması karşılığı olarak kullanılır. Anglo-Sakson kaynakla rında ise, daha çok, genel olarak aşınmayı karşılıyacak şekilde geçer. (bk. Dalga aşındırması).
Abrazyon: Deniz dalgalarının meydana ge tirdıği aşındırma.
Absorpsiyon: Soğurmak, massetmek, bel’etmek kökünden alınma bir terimdir.
Açık: Sularını akarsularla açık denizlere ulaştırabilen alanlar.
Açık hava: Bulutsuz ya da hemen hemen bulutsuz, görüş uzaklığı iyi zaman lar için kullanılan bir terim.
Açık Havza: Sularını akarsularla açık denizlere ulaştırabilen alanlar. Sularını denize ulaştırabilen havzalara açık havza denir.
Açık yörünge: Cismin hareketi bir parabol veya hiperbol üzerindedir. Bu yörüngelere verilen isim.
Açısal Hız: Dönen yada gökyüzünde hareket eden bir cismin açısal konumundaki değişim miktarı. Dairesel hareket yapan Dünya üzerindeki bir noktanın birim zamanda oluşturduğu dönüş açısıdır. Dünya, ekseni çevresindeki hareketi sırasında 4 dakikada 1 derecelik, 1 saatte 15 derecelik, 24 saatte 360 derecelik dönüş yapar. Açısal hız, dünya üzerindeki her noktada aynıdır. 1.Düzgün dairesel hareket yapan bir cismin yarıçap vektörünün birim zamanda taradığı açı. 2.Birimzamanda titreşim açısının değişme miktarı.
Akarsu Akımı (Debisi): Akarsuyun herhangi bir kesitinden birim zamanda geçen su miktarına (m3) akım veya debi denir 
Akarsu Rejimi: Akarsuyun akımının yıl içerisinde gösterdiği değişmelere rejim ya da akım düzeni denir. 
Alizeler: 30° enlemlerinden (DYB) Ekvator’a (TAB) doğru esen rüzgârlardır. Dünya’nın ekseni çevresindeki hareketi nedeniyle sapmaya uğrayarak, Kuzey Yarım Küre’de kuzeydoğudan, Güney Yarım Küre’de güneydoğudan eserler. En düzenli ve sürekli esen rüzgarlardır. Okyanus akıntılarının yönlerini düzenlerler. Başlangıçta kuru olan bu rüzgarlar, deniz üzerinden aldıkları nemi Ekvator çevresine yağış olarak bırakırlar.
Açısal ivme: Birim zamandaki açısal hız değişimi.
Ada: Etrafı sularla çevrili kara parçası. Deniz ya da göl sular ile çevrili küçük kara parçası. Bunlar, büyüklük bakımından karadan ayrıdır. Adaların küçüğüne adacık denir. Daha küçük olan ve sadece kayalardan başka bir şey aimıyanlarına kayalık sığlık gibi adlar verilir. Adaların bir yerde toplu olmalarına takımada denir. sıra sıra bulunmalarına adalar dizisi adı verilir. Ada çoğu büyük kara parçalarının hemen yanında, ya da yakınında dır. Bu adalarla kara arasında az de rin deniz uzanır. Böyle adalara ‘kara yakını adalar’ denir. Bunlar tür lü çök karadan ayrılmış yerlerdir. Bir de okyanuslar ortasına serpili, karalardan çok uzaklarda adalar vardır. Bunlara “okyanus ada erı” denir. Bu adaların çoğu ya mer can adaları, ya d yanard do rcbrI kr pa r
Altimetre: Madeni barometrelerin bir çeşididir. Yükseldikçe basıncın azalması kuralına dayanılarak, yüksekliklerin ölçülmesi amacıyla yapılmıştır. 
Andezit: Eflatun, mor, pembemsi renkli dış püskürük bir taştır. Ankara taşı da denir. Dağıldığında killi topraklar oluşur. 
Aneroid Barometre: Madeni barometredir. Cıvalı barometrelerin kullanım alanının sınırlı olması ve taşıma zorluğu nedeniyle geliştirilmiştir.  
Apel: Bakınız: Günöte. 
Araziden Yararlanma Haritaları: Bir bölgede arazinin nasıl kullanıldığını gösteren haritalardır. Bu haritalar yardımıyla ekili-dikili alanların, çayır ve mera alanlarının, orman alanlarının, bölünüşü ile kayalık, bataklık gibi kullanılmayan alanlar hakkında bilgi edinilir. Tarımın türü ve tarım ürünleri de bu haritalarda gösterilir. 
Adalar yayı: Karaların kimisinin önünde sıra sıra yaylar biçimin de uzanan ve kara gövdesinin öncüleri gibi olan ada dizileri. Büyük Okya nusun Asya kıyılarında kıvrım dağ ları yaylar biçimin de bük yapmış, b takım- adalar yayları (eski bir söy Lenişle girlandLarı ) meydana getir mişlerdir. Bu adalar yaylarile asıl kara gövdesi arasında birçok kenar denizleri sıraLanmıştır. Adalar yaylarının önünde çok derin deniz hendekleri uzanır.
Adatepe: Dik yamaçlı, düzce kaya lık tepelerd Yerine göre üstleri taş kırıntılarile örtülüdür. lçlerinde bir dağı andıracak büyüklükte olan vardır. Bu tepeler, çevrelerindeki ge niş düzlüklere doğru beflrgn bir etekle inerler. Adatepeler, eski dağlık, yaylalık yer lerin aşınmasındon artakalmış çıkın tılardır ki, bir çeşit kalıktepe durumundadırlar. Çevresindeki düzce yerler ortasında yükselen tepeler. Adatepe, sıcak kuşakta, dönenceler kuşağında meydana gelir.
Adese: Mercek.
Adım: Uzunluğu 70 -80 santimetre sayılan bir uzunluk bi rimi. Buna göre, ortalama 1250 adım bir kilometre tutar.
Ağaç sınırı: Ağaç topluluğu mevc{ gelen yer deötesinde ağacın, kendiliğinden yetişebildiği yerin bitimi. Ağaç sınırı, ya kutuplara doğru olur, ya da yüksek dağların doruk boyuna yaklaştıkça belirir. Kutuplara yaklaştıkça ağaç yetişmesi sona erer. Dağlarda sık, ya da sıkça ormanın daha yukarısında 200 - 300 metre daha yukar tek tek ağaçtar bulunur. Fakat bunun ötesinde artık ağaç görülmez. Yük sek dağların doruklarına yakın yerlerinde ağaç yetişmez.
Ağırküre: Yer’in çok derinliklerindeki ağır bölüme verilen ad.
Ağırlık: Bir cisme bulunduğu noktada etki eden çekim kuvveti.
Ağırlık merkezi: Bir cismin üzerine etkiyen ağırlık kuvvetinin uygulama noktası.
Ağız: Bir akarsuyun, bir başka akarsuya, bir göle, bir denize döküldüğü yer. Böyle bir ver için ırmak ağzı, dere ağzı da denir, ir mağın ağzı, derenin ağzı şeklinde de kullanıldığı olur. Denize dökülen ırmaklar, kıyı-boyunda büyük, ya da küçük bir girinti ile sona ererler. Bu girintinin biçimi genişliği, derinliği denizle akarsuyun birlikte yaptıkları etkiye bağlıdır. Akarsu, denk eğrisine ulaştığı zaman ağız eğimi çok azalır, suyun akış hızı kesilir. Bu nun sonucu olarak, suyun içindeki parçacıklar dibe çöker, yığılmalar olur. Eğer denizde gelgit güçlü ise, kıyılarda akıntılar varsa, bu yığılmalar biriktikçe ağız yıkanır. Böyle ağızlar huni biçimi alır ki, bunlara haliç denir. Denizde süpürüci olaylar yoksa, ya da az ise, akarsuyun getirdiği parçacıklar ağızda yığrlrr. Zamanla ağız dolar, yerini değiştirir. Ağızın önünde topuk belirir, daha ileri bir gelişmede delta meydana gelir. Irmağın ağzında kurulmuş bulunan limanlara ağız limanı denir.
Akarsu Çığırı: Akarsuyun kaynağı ile denize döküldüğü ağız kısmı arasında kalan bölüm. Yukarı, orta ve aşağı çığır olmak üzere üç bölüme ayrılır.
Akarsu havzası: Ana akarsu ve ona bağlı kollara kavuşan yüzey sularının toplandığı su toplama alanı.
Akarsu işlemesi: Bir yatak içinde akan suyun akışı sırasında geçtiği yeri oyması, aşındırması olayı. Akarsuyun akışı, taşıdığı su miktarı ile hız karesi çarpımının yarısına eşit olan hareket gücünü doğurmuştur. Akarsu aşındırması Akarsuyun şleme gücü bu hareket gücüne bağlıdu. Bir akarsuyun gücü taşıdığı suyun tutarına ve yatağının eğim göre değ Akarsuyun taşı dığı su ne kadar çok olursa, o akar suyun aşındırması da o derece artar.Akarsuyun işlemesinin ilk belirtisi, yatağına olan sürtünmeyi yeflmesi, bundan sonra aş parçacıklarını ileri itmesid (bk. Akış hızı). Böylece çamur ve su içinde yüzen, ırmakta bulanıklık de nden oFayı doğuran ufak katı madde lerin taşınmesı işi geniş ‘jer tutar, Akarsu bir yandan çarparak, bir yan. dan da sürök taş parça’arını yatağına, kıyılarına sürterek geçtiği yeri kemirir, oyar, törpüler Akırsu, taş parçalarının geniş oLan yüzicrine çarparak iter, uzun eksenleri boyun ca zaman zaman bunları yuvarlayo öreki yüzlerini çevirir, durup durup itn taş parçalarını ileri doğru sürüklerken, bu parçalar gittikçe daha yuvarlak bir biçim alır ve küçülür. Akarsular çakılları, kumları böyle işler. Akarsu bölgelerinde akarsuların işlemesi vadilerin gelişmesi o derece alışılmış bir olaydır ki, bu yüzden buna olağan aşınma denilmiştir.
Akarsu kıyısı: Bir akarsuyun gerek kabarık zamanında, gerekse dar yatağına çekilmiş bulunduğu siralardaki kıyısı. Irmak kıyıları çok yerde içbükey, dışbükey biçimler gösterir. Düzce olarak uzandıkları yerler de yok değildir. Irmak içbükey kıyılara yakın yerlerde hızlı akar, Buraları kemirir, hemen karşı kıyıdaki dışbükey kıyıya yığar. Bunun için. ırmak sürekli olarak değişir, olduğu yerde durmaz. Akarsularda suların çekilmesi ve kabarması ile ilgili olarak, sırasına göre küçük yatak kıyıları, büyük yatak kıyıları belirir. Gelgit olaylarının belirgin olduğu yerlerde ırmak ağızlarına yakın kesimlerde ırmak kıyısında sık sık durum değişir.
Akarsu mecrası: Akarsu yatağı. Bir akarsuyun aktığı yer.
Akarsu Rejimi: Akarsuyun akımının yıl içerisinde gösterdiği değişmelere rejim ya da akım düzeni denir. Akarsu rejimini belirleyen temel etken havzanın yağış rejimidir. Yağışların az, sıcaklık ve buharlaşmanın fazla olduğu dönemlerde akarsu akımı düşer. Yağışların fazla olduğu ve kar erimelerinin görüldüğü dönemlerde akım yükselir.
Akarsu sekisi: Akarsuların çoğunun boyunda, her iki yakada görülen basamak biçimli yer şekilleri.
Akarsu yatağı: Bir akarsuyun aktığı yer.
Akdeniz: Güney Avrupa ve Onasya ile Kuzey Afrika arasında bir içdeniz. Yüzölçümü 2.890.000 km Akdeniz, Cebelitarık boğazı ile Atlas Okyanusuna, Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi, Istanbul Boğazı yoluyla Karadenize bağlıdır. Cebelitark ile Samandağı arasında uzunluğu 3750 km. dir. Batı dillerinde Akdeniz kelimesi yerine karalar arasındaki deniz, ya da aradeniz anlamına gelen kelimeler kullanılır. Kimi zaman Avrupa Aradenizi denildiği de olur ki, bununla yeryüzünün başka aradenizlerinden ayırt edilmek istenir.
Akdeniz bitki örtüsü: Akdeniz iklimine uymuş, dik ve serin geçen kışlara sıcak ve kurak yazlara dayanıklı bitkilerin toptandığı bir bitki örtüsü. Kışın sert olmayışı bu bölgede kış boyunca yaprakIarın dökmeden yeşil kalan bitkilerin üremesini sağlamıştır. Fakat bu bitkilerin, yaz boyunca uzun süren kurak dönemin çetin şartlarına da dayanıklı olarak yetişmesi gerekmiştir. Bundan ötürü Akdeniz ikliminde yetişen bitkilerin yaprakları kalın, deri gibi sert, keçe gibi tüylüdür. Bu bitkilerin çoğunun yaprakları, su harcanmasını azaltmak için diken kılığına girmiş, ya da pek küçülmüştür. Akdeniz bitki örtüsünün başlıca örneği defne, mersin, fıstık kocayemiş, süpürge çalısı, taş meşesi, bodur ardıçtan meydana gelmiş bulunan makilerdir.
Akdeniz iklimi: En geniş şekil de Akdentz çevresindeki ülkelerde görülen, yer yer dünyanın başka böl gelerinde de ( Kalifornia, Orta Şili, Kap, Güneybatı Avustralya) bulunan kışları yağışI yazları kurak bir iklim. Bu iklim tipine Etezyen iklimi de denir. Bunlardan kış yağmurları iklimi, yağışın yıl içindeki dağılışını ve bu iklim örneğinin ana özelliğini göstermesi bak,mından önemlidir.Karaların batı yanlarında yer yer uzanan ve özel bir bitki topluluğu da bulunan bu iklim örneği, Kuzey Yarım kürede 27- 37, Güney Yarımkürede 27-40 enlemleri arasındaki kıyı boyunda bulunur. En geniş ve yaygın yeri Akdeniz çevresidir. Akdeniz ikliminde kışlar ilik, ya da serin geçer. Bu mevsimde gezici döngüler buralardan çok geçtiği için yağmur yağar. Yazlar çok sıcak geçer. Bu mevsimde hava durgun olur, yağmur yağmaz. Yaz aylarında hava açık, bol güneşli, gök berraktır. Bu mevsimde dereler korur, ırmaklar çekilir, kırlar boz bir renge bürünür. Akdeniz kiminin çeşitleri vardır. Bunlar içinde en belirgin olanları deniz etkisi altında bulunan örneklerle deniz etkisinden uzakça olan karasal örneklerdir. Yurdumuzun Ege kıyı bölgesinin iç tarafları bu ikinci örnekler arasında sayılır.
Alp kıvrımları: 2. jeolojik zaman sonu ile 3. jeolojik zamanda meydana gelen orojenik hare ketlerle oluşmuş kıvrım dağları. Avrupa Alpleri, And dağları, Kayalık dağları! Karadeniz ve Toros dağları gibi.

Alp orojenez kuşağı: 3. Jeolojik Zamanda Avrupa’nın batısından başlayıp Himalaya dağlarına kadar olan sahalardaki dağlık bölgeler.
Alüviyal: Akarsuların kaynağından itibaren aşındırarak taşıyıp biriklirdiği irili ufaklı çakıl, kum, mil ve topraktan oluşan maddeler.
Alüviyal Set Gölü: Akarsuların yan kollarının taşıdıkları alüvyonlarla ana akarsuyun önünü kapatması ile oluşan göllerdir.
Ana kaya: Dış etmenlerle yerinden oy natılmamış, kendi yapısına göre ye rinde kalmış olan kayalar, taşlar, tabakalar. Bunlara yerli k.ys adının veıildiği de olur.
Antiklinal: Yer kabuğu tabakalarındaki kıvrılmalar sonucu oluşan kemer biçiminde yapı.
Antisiklon: Meteoroloji ve iklim bilim terimi. Bu terimle havanın sarmal (helezon şekilde döne, döne hareket ettiğ ifade edilmek istenmiştir.
Antropojen bozkır: Antropojen step. İnsan tarafından doğal orman örtüsünün çeşitli yollar dan talıaip edildiği yerlerde yetişen ve yazın sararan ot topluluğu.
Araziden Yararlanma Haritaları: Bir bölgede arazinin nasıl kullanıldığını gösteren haritalardır. Bu haritalar yardımıyla ekili-dikili alanların, çayır ve mera alanlarının, orman alanlarının, bölünüşü ile kayalık, bataklık gibi kullanılmayan alanlar hakkında bilgi edinilir. Tarımın türü ve tarım ürünleri de bu haritalarda gösterilir.
Artezyen: Basınçlı yeraltı sularıdır. İki geçirimsiz tabaka arasındaki geçirimli tabaka içinde bulunan sulardır. Tekne biçimli ovalar ve vadi tabanlarında bu tür sular bulunmaktadır. 
Atmosfer: Dünya’yı çepeçevre saran gaz örtüsüne atmosfer denir. Atmosferin alt sınırı, kara ve deniz yüzeyleriyle çakışır. Üst sınırını ise yerçekiminin etkisi belirler. Ekvator’dan kutuplara doğru yerçekimi arttığı için atmosferin şekli Dünya’nın şekli gibi küreseldir. 
Atmosfer Basıncı: Atmosferi oluşturan gazların belli bir ağırlığı vardır. Gazların yeryüzündeki cisimler üzerine uyguladığı basınca atmosfer basıncı denir. 
Aysberg (Buz dağı): Buzullardan kopup, denize kadar ulaşan  kalın buzul parçaları deniz içinde  ilerlemeye devam eder. Buzun yoğunluğu, deniz suyunun yoğunluğundan az olduğu için su tarafından kaldırılır. Yüzlerce metre kalınlıkta ve kilometrelerce uzunluktaki bu buz dağlarına aysberg denir.

B

B Horizonu: Suyun etkisiyle üst katmanda yıkanan minerallerin biriktirdiği katmandır.
Bacadan püskürme: Yer kabuğunun baca durumunda bulunan bir yerinden olan püskürmeler.
Bağıl Nem: Hava her zaman taşıyabileceği kadar nem yüklenmez. Genellikle havadaki su buharı miktarıyla doyma miktarı arasında bir fark bulunur. Bu farka doyma açığı (nem açığı) denir. Belli sıcaklıkta 1m3 havanın neme doyma oranına ise bağıl nem denir.
Bağıl yükseklik: İki nokta arasındaki yükseklik. Sözgelişi, Nemrut Dağı deniz yüzünden 3050 metre yüksekliktedir. Bu dağın yükseltisi yani rakımı 3050 metre demektir. Bu, Nemrut Dağının salt yüksekliğidir Bu dağın doruğunun, yanındaki Van Gölünün yüzünden olan yüksekliği ise 1.400 metredir. Çünkü, Van Gölünün salt yüksekliği 1650 metredir. Buna göre, her dağın, bulunduğu yere göre bir bağıl yüksekliği vardır. Erciyes Dağının, Kayseri Ovasından olan bağıl yüksekliği 2.866 metredir. Çünkü, Erciyes Dağı 3916 metre, Kayseri Ovası 1.050 metre yüksekliktedir.
Bakı: Özellikle dağlık yörelerde bir yamacın güneş ışınlarına, güneye ya da kuzeye karşı konumu.
Bakışımsız vadi: iki yamacı eşit diklikte olmayan vadi. Böyle yerlerde bir yamaç çok ya tık olduğu halde, ötekisi dik, ya da çok diktir. Bu durum her k yamaçtaki taşların, tabakaların sertlik bakımından ayrı oluşundan ileri gelir.
Baraj: 1930-1934 yıllarında Ankara yakınındaki Çubuk bendi yapılırken dilimize Fransızca’nın barrage (söylenişi baraj) kelimesinden girmiş bir terim, Anlamı şudur Bir akarsu yatağında akıntıyı keserek, geride suyu k toplamaya yarayan dayanıklı yapı. Önceleri baraj yerine bant kelimesi kullanılırdı, Anadolu’nun türlü yerlerinde baraj karşılığı olarak büğet ) vardır. Sulama, sel baskınlarını önleme ve elektrik enerjisi ece etme maksadıyla, akarsuyun akışını kesen betonarme yapı. A su vadisinin en dar olan kesimlerine yapılır.
Basamaklı kırılma: Birbiri yanı sıra uzanan kırıkların doğduğu yerlerde, merdiven basamakları biçiminde uzanırcasına bir yöne doğru çökmüş keseklerin bulunduğu yerler. Basıklık.
Başkalaşma: Bir taşın minerallerini yapısını, dokusunu, ya da her üçünü birden değiştiren, onu başkalaştıran olayların hepsine verilen ad. Başkalaşma ile yeni bir yapı, yeni bir doku doğmuş veya yeni mineraller belirmiştir. Böylece meydana gelen taş lar o derece değişmiş, görünüşleri 0 kadar başkalaşmıştır ki, bunların yeni bir görünüşe bürünmüş eski birer taş olduklarından çoğu zaman şüphe bile edilir. Taşların başkalaşmasının başlıca sebepleri fazla sıcaklık, basınç, bileşimdir Sıcaklık ile basınç, taşların kırılgan özellikteki sertlik ten çıkarak esnek (plastik) olmalarına yardım eder. Başkalaşma yerine, dilimizde bir ara başkalaşım kelimesi de kullanılmış ise de, bugün en çok başkalaşma şekli kullanılmaktadır.
Batık vadiler: Yer kabuğunun çökmesi, ya da deniz yüzünün yükselmesi ile ilgili olarak vadilerin belirli yerlerine kadar deniz sularıyla dolmuş durumu. (bk. Batık dağlar, Batık kıyı)
Baz: Sulu çözeltisine hidroksil iyonu verebilen ya da hidrojen iyonu alabilen madde.
Bazik Lav: SİO2 oranı < % 33 ise lav bazik karakterli ve akıcıdır. Patlamasız, sakin bir püskürme oluşur.
Bazik magma: Bazlar yönünden zengin olan magma. Böyle magmalar çoğunlukla magmanın derin kısımlarından gelir.
Bağıl Nem: Hava her zaman taşıyabileceği kadar nem yüklenmez. Genellikle havadaki su buharı miktarıyla doyma miktarı arasında bir fark bulunur. Bu farka doyma açığı (nem açığı) denir. Belli sıcaklıkta 1m3 havanın neme doyma oranına ise bağıl nem denir. 
Bankiz: Kutup çevresindeki denizlerde, suyun donması ile oluşan buz kütleleridir. 
Barograf: Basıncı sürekli kaydeden ve yazıcı ucu bulunan bir tür madeni barometredir. 
Basınç: Yüksek basınç alanlarında alçalıcı hava hareketi buharlaşmayı engeller. Çünkü alçalan havanın yoğunluğunun artması su buharının yükselmesini önler. Alçak basınç alanlarında ise yükselen havanın yoğunluğu daha az olacağı için buharlaşma daha kolaydır. 
Bazalt: Koyu gri ve siyah renklerde olan dış püskürük bir taştır. Mineralleri ince taneli olduğu için ancak mikroskopla görülebilir.  Bazalt demir içerir. Bu nedenle ağır bir taştır. 
Birinci Zaman (Paleozoik): Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. Zamanın önemli olayları: Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu. Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu.  İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı. Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı. Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir. 
Boğaz: Bakınız: Yarma vadi. 
Bora: Yugoslavya’nın iç kesimlerinden Adriyatik Denizi kıyılarına esen soğuk rüzgârlardır. 
Boylam: Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın başlangıç meridyenine olan uzaklığının açısal değeridir. Q açısı, D noktasının başlangıç meridyenine olan uzaklığının  açı cinsinden değeridir ve D noktasının boylam derecesini verir. Örnek: D noktasına ait Q açısının değeri 30 derece ise, D noktasının boylam derecesi 30° dir. 
Boyun: Birbirine ters yönde açılmış iki akarsu vadisinin en yüksek, iki doruk arasındaki alanın en alçak yerine boyun denir. Buralara bel ya da geçit de denir. 
Bozkır: İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz kuraklığı ile sararan kısa boylu otlardır. Bunlara step ya da bozkır denir. 
Buharlaşma: Atmosferdeki nemin kaynağı yeryüzündeki su kütleleridir. Sıcaklık arttıkça, havadaki nem açığı arttıkça, su yüzeyi genişledikçe, rüzgâr estikçe, basınç azaldıkça, buharlaşma artar. 
Buz Dağı: Bakınız: Aysberg. 
Buzul Gölleri: Buzullaşma döneminde buzulların aşındırmasıyla oluşan çanaklardaki göllerdir. 
Birikinti ovası: Akarsular boyun ya da ırmakların ağzına yakın aşağı bölümlerinde eğimin bir den bire azaldığı yerlerde veya suların azalmasıyla taşıdıkları taş parçacıkları sürükleyemeyen sular boyunda gelişmiş ova. Irmak boylarındaki birikinti ovaları, akarsuların taşıdığı kum, akıl, kil gibi dağınık taş parçalarının yığıldığı yerlerdir. Bunlar düz, dağ eteklerine doğru dalgalıca bir biçim gösterirler. Böyle yerlerde ırmak yatağı yığılan alüvyonlar yüzünden gittikçe yükselir, ırmak yatağın yanlarında diz boyu, ya da adam boyu yığıntı tümsekleri belirir. . İşte bu tümsek gerisinde kalan yerler yayvan çanaklar olduğu için, ırmağın kabarık zamanlarında sular buralara taşar, buralarda geçici gölcükler, bataklar meydana gelir. Birikinti ovalarındaki yığıntıların kalınlığı çoktur Çoğunca 20 - 30 metreden fazla. 100 - 300 metre kalınlığındaki alüvyonlarla örtülü ovalar da vardır. (bk. Delta, Birikinti yelpazesi)
Birikinti kıyısı: Deniz ve akarsuların sürükleyip yığdığı taş parçacıklarıyla dolmuş kıyı. Bunlar alçak kıyılardır. Bu türlü kıyılar boyunda birikintilerden, yığıntılardan doğmuş kıyı diller oklar, kıyı gölleri sıralanmıştır.
Birikinti Konisi: Birikinti yelpazesi. Yamaçlardan inen akarsular, aşındırdıkları maddeleri eğimin azaldığı eteklerde biriktirir. Yarım koni şeklindeki bu birikimlere birikinti konisi adı verilir. Birikinti konileri zamanla gelişerek verimli tarım alanı durumuna gelebilir.
Birikinti yelpazesi: Bir akarsuyun dağlık bir yerden çukur bir düzlüğe indiği yerde taşıdığı türlü süprüntülerin tortulanmasından doğan yelpaze biçiminde yassı kabartı.
Birinci Zaman: Birinci Çağ; Jeoloji çağları, Paleozoik.
Bitki örtüsü: Bir bölgedeki bitki topluluğunun meydana getirdiği örtü. Orman, bozkır, çayırlık birer bitki ör tösüdür. Anadolu’nun bitki örtüsü yer yer çeşitli özellikler gösterir Deniz kıyıları boyunca uzanan dağlarda ormanlar çok yer tutar, İç Anadolu’nun kurak bölgelerinde ise bozkırlar uzanır.
Boğaz: 1) Akarsuların engebeli ve yüksek alanları aşındırması sonucu açtığı dar ve derin vadi (Fırat Boğazı gibi). Su kütlelerini birbirine bağlayan karaların birbirine dolaştığı kısım, Iki alçak bölgeyi birbirine bağlayan dağ sıraları arasın alçak bölüm. 2) Denizleri birbirine bağlayan dar su geçidi (Çanakkale Boğazı gibi).
Boğaz vadi: Yarmavadi. Dağlar arasında açılmış dar, derin geçit yerleri. Karalar arasında denizin çok daralmış yeri. Boğazlar, geniş birer ırmağı andırır. Boğaz denildiği zaman, çoğunca, deniz boğan Göz önüne gelir. Hele cümle içinde bu anlamı iyice belli olur.
Bölge: Yeryüzünün doğal, beşeri, ya da ekonomik özelliklerine göre belirmiş bir bölümü, Bölgeyi çeviren sınırlar, türlü hallerde kesin olduğu halde, kimi yerde belirsizce olur. Bölge kelimesi, çeyrek yüzyıldan bu yana çok kullanılan bir terim olmuştur. Bunun yerine önceleri mıntıka kelimesi kullanılırdı Mıntaka kelimesi, bir ara bölgeye göre daha geniş anlamlı, bölgeden daha büyük yerleri gösterir bir anlamda göz önüne almak istenmişse de, bölge kelimesi de genişleyerek mıntaka anlamını karşılamıştır. Sözgelişi yirmi yıl kadar önce Karadeniz Mıntakası olarak adlandırılmış bölgeye şimdi çok yerde Karadeniz Bölgesi denilmektedir.
Bölüm: Bir bütünü oluşturan parçalardan her biri, coğrafi bölüm Genel özellikler bakımından bölgeye benzeyen ancak bazı özellikleri ile bölümden ayrılan bölge içindeki alanlar.
Boylam: Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın başlangıç meridyenine olan uzaklığının açısal değeridir.
Boyun: Dağlık yerlerde, doruk boylarında yer yer görülen çukurluklar. Ulaştırma bakımından boyun şu ölçü ile tanınır “Dağlık yerlerin, kışın da geçilebilen, geçit veren yerleri’ Buna göre iki boyun arasında az çok fark vardır. Dilimizde boyun, bel, gedik, belen, aşıt, aşut şeklinde adlandırılan yer biçimi, dağların yüksek yerlerinin çukurca yerleri olarak an aşılır. Boyunlar, çoğunca, su bölümü çizgisi üzerinde bulunurlar Boyunların çok çeşitleri vardır. Fakat bunların hepsinde görülen özellik şudur Her boyunun bir giriş yeri,her iki yanında yamaçlar, bunlar arasında da düzce bir yer bulunur. Boyun yerine uzanan giriş yeri, çoğunca, bir derenin başlangıç yeridir. Boyunlar yolların geçtiği birer uğrak yeridir. Boyuna Coğrafyada türlü kelimelerin yanına gelerek terimi bütünleyen, ona özellik veren bir kelime. Eskiden bunun yerine tülani kelimesi kullanılırdı. Şimdi boyuna kelimesi iyice ya yılmıştır. Sözgelişi, boyuna akarsu boyuna ada boyuna doruk, boyuna kıyı, boyuna kırılma, boyuna boğaz gibi. Boyuna kelimesinin tersi enine’ dir . Birbirine ters yönde açılmış iki akarsu vadisinin en yüksek, iki doruk arasındaki alanın en alçak yerine boyun denir. Buralara bel ya da geçit de denir.
Boyuna ada: Karaların yanında uzanan öyle adalar ki, orada kıvrım uzanışlarına uyar. Avrupa’nın Dalmaçya kıyılarındaki adalarda böyle bir durum vardır.
Boyuna akarsu: Su bölümü olan kabartılara az çok koşut (paralel) olarak uzanan akar su. Boyuna akarsulara karşılık, enine akarsular da vardır. Enine akarsular, su bölümü kabartılarına dik olarak geçerler.
Boyuna boğaz: İki boyuna kıyı arasında uzanan deniz boğazı. Dalmaçya kıyılarında boyuna boğaz örnekleri çoktur. Bunun tersi, enine boğazdır.
Boyuna doruk sırtı: Kıvrımların uzanışına uyan doruk boyu.
Boyuna kırılma: Tabakaların uzanışına paralel olarak giden kırılma yerleri. Bunun ter si, tabakaların uzanışına ya dikey, ya da yamuk giden kırılma yerleridir.
Boyuna vadi: Kıvrılmalardan doğmuş bir dağın kıvrım uzanışına uyarcasına uzanan vadi.
Bozkır: Kurak, ya da kurakça bölgelerde sert çayırlarla otların, bunlar arasına serpilmiş çalılarla dikenlerinin bulunduğu bir bitki örtüsü. Bozkırlar, dönence altı (astropikal) kuşakta, ılıman kuşağın kurak bölgelerinde geniş yer tutar, buradan türlü yönlere doğru yer yer sokulurlar. Yerine göre çeşitlilik gösteren bozkırlar, yaz yağışlarının, sıcaklığa göre az bulunduğu,böylece ağaçların, yumuşak çayırların yetişmesini sağlayacak nemliliğin yeteri kadar bulunmadığı yerlerde meydana gelmiştir. Yaz yağış az olduğu böyle yerlerde kuraklığa uymuş bitkiler yetişebi1mişltir. Bozkır, ilkbaharda birdenbire yeşerir. Bu sırada her yer çayır, çimen, çiçeklerle bezenir. Otlar kimi yerde diz boyu olur, kimi yerde bunu da geçer. Bu yemyeşil, renk renk görünüş bahar sonunda değişmeye baş lar, kırlar sararıp solmaya doğru gider. Yaz ortalarında artık bu yerler sarı, boz bir renge bürünmüş olur. İşte yılın dörtte üçünde görülen bu boz renginden ötürü böyle yerlere bozkır denmiştir İç Anadolu bozkırları gibi. Bozkırlar yeryüzünün birçok yerle rinde vardır. Bunlar türlü yerlerde ayrı adlarla söylenir Macaristan’da bunlara Puszta, Güney Amerika’da Pampa, Kuzey Amerika’da Prairie, Güney Rusya’da Stepj denildiği gibi, Yetişebilen bitkilere göre çeşitli bozkırlar vardır 1) Otluk - çayırlık bozkır ki, bunlar asıl bozkırlardır. İç Anadolu bozkırları gibi. 2) Otluk dikenlik bozkır, Buralarda otlarla birlikte yavşan otu, keven gibi bitkiler de yetişir. 3) Tozlu bozkır. Bura larda tuzcul bitkiler yetişir. İç Anadolu’da Tuz gölü çevresi gibi.4) Çalılık bozkır. Buralarda otlarla birlikte dikenli çalılar yer tutar.
Burun: Özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda karaların denize uzanmış bölümü. Kıyıların uzanışında ileri doğru çıkıntı yapmış, çoğunca yüksekçe yer. Burunlar, dağ ların, ya da onların bir bölümünün, kıyı uzanışına dikçe giden uçlarıdır. Dağlık kıyılarda burunlar çoktur.
Buz örtüsü: Buz tutma olayının belirdiği yerlerdeki buz örtüsü. Bur örtüsü çok ince olduğu gibi, yüzlerce metre kalınlığında da bulunabilir.
Buzdağları: Ekvatora doğru yüzerlerken gemi yollarına vardıklarında, gemileri güç durumda bırakır korku verirler. Hele denizde sis, fırtına, çok dalgalanma varsa bu korku büsbütün artar. Bu yüzden ara sıra gemilerin battığı, ya da zarar gördüğü olur.
Buzul aşındırması: Buzulun, bulunduğu yeri oyması, sıyırması, aşındırması olayı. Bu oyulma, sıyırma sırasında kayalarda cilalamalar, çizilmeler, olur, hörgüçkaya biçimleri belirir. Buzul aşındırmasıyla donma çözülme yüzünden kopmağa hazır taş parçaları koparılır, bunlar ileri doğru sürülür. Bu sürülüş sır sert taşlar çizilir yumuşak olanları oyulur, dağılır. Yumuşak taşların çok yer tuttuğu alanlarda büyük çukurluklar belirir. Buzul Çağındaki buzul ların oyma, aşındırmasıyla yüksek dağlardaki buz yalakları buzul vadileri oluşmuştur.
Buzul taş (moren): Buzulların sürükleyip yığdığı taş parçaları.
Buzul Vadisi: Buzulun içinde hareket ettiği, enine kesiti U şeklinde olan akarsu vadisinden daha büyük aşınım şeklidir. Dağ yamaçlarında oluşur. Sürekli iniş göstermeyen buzul vadilerinin boyu akarsu vadilerine göre daha kısadır.


C-Ç
C Horizonu: İri parçalardan oluşan ve ana kayanın üzerinde bulunan katmandır.
Çağlayan: Akarsuyun çok yüksek olmayan bir yerden dökülerek aktığı yer. Küçük bir akarsuyun, çok yüksek olmayan bir yerden dökülüp aktığı yer. Çağlayanların büyüğü olduğu gibi çok küçükleri de vardır. Pek büyük çağlayanlar, çavlan, büyük çağlayan gibi adlarla anılır. Çağlayan, güzel görünüşünden başka, su gücü elde edilebilen bir yer olarak değer taşır.
Coğrafi  Bölge: Taşıdığı belirli Coğrafi özellikleri ile çevresinden ayrılan, kendi içinde benzerlik gösteren en geniş coğrafi birimdir. Coğrafi bölgelerin sınırları belirlenirken doğal koşullar, sosyal ve ekonomik özellikler temel alınır. 
Coğrafi Bölüm: Bir coğrafi bölge içinde doğal koşullar, sosyal ve ekonomik özellikler bakımından farklılık gösteren küçük birimlerdir. 
Coğrafi Konum: Yeryüzündeki herhangi bir alanın bulunduğu yere, o alanın coğrafi konumu denir. Coğrafi konum, matematik konum ve özel konum olarak iki şekilde ifade edilir. 
Cıvalı Barometre: Üstü açık bir kaba daldırılmış, yukarı ucu kapalı bir cam borudur. Hava basıncı, boruyu dolduran cıva sütununu dengede tutar. Hava basıncı azalıp çoğaldıkça cıva sütunu da alçalıp yükselir. Cıvalı barometre camdan yapıldığı ve hep düz durması gerektiği için her zaman kullanımı kolay değildir. 
Çakıltaşı (Konglomera): Genelde yuvarlak akarsu çakıllarının doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşur. 
Çakmaktaşı (Silex): Denizlerde eriyik halde bulunan silisyum dioksitin (SİO2) çökelmesi ile oluşan taştır. Kahverengi, gri, beyaz, siyah renkleri bulunur.  Çok sert olması ve düzgün yüzeyler halinde kırılması nedeniyle ilkel insanlar tarafından alet yapımında kullanılmıştır. 
Çekirdek: Dünya’nın yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümüdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir. 
Çiy: Havanın açık ve durgun olduğu gecelerde, havadaki su buharının soğuk cisimler üzerinde su damlacıkları biçiminde yoğunlaşmasıdır. İlkbahar ve yaz aylarında görülür. 
Çizgi (grafik) Ölçek: Haritalardaki küçültme oranını çizgi grafiği üzerinde gösteren ölçek türüdür. Kesir ölçeğe göre düzenlenir ve santimetre (cm)'nin üstündeki tüm uzunluk birimleri kullanılır. 
Çizgisel Hız: Dairesel hareket yapan Yerküre üzerindeki bir noktanın birim zamanda eksen üzerindeki yer değiştirme hızıdır. Çizgisel hız, dünyanın küreselliği nedeniyle Ekvator'da en fazladır, kutuplara doğru azalır. 
Çökme Dolini: Yeraltında bulunan mağara sistemlerinin tavanlarının incelerek çökmesi ile oluşan karstik şekillerdir. Çökme dolinleri, derinliklerinin fazla oluşu, yamaçlarının eğimli oluşu ve tabanlarındaki iri bloklar halinde maddeler bulunması nedeniyle erime dolinlerinden kolayca  ayırt edilirler. 
Çalı

Odunlaşmış ince gövdeli, çoğunca birden çok gövdeli, yapraklı, yerine göre dikenli bitki. Çalının özelliği, ya belli bir ana gövdenin bulunmayışı, ya da toprak yüzünün hemen üstünde ince dallara ayrılışıdır. Çalıların çok çeşitli görünüşleri var dır. Dallı çalılar, değnek demeti biçiminde çalılar, halı gibi yayılmış çalılar, yastık gibi çalılar bunlardandır. Ayrıca, boylarına göre de çalılar ayırt edilmek istenmiştir. Bir metreden büyük alanlarına iri çalı, küçük alanına ufak çalı, yarım metreden küçük olanlarına bodur çalı denilmiştir. Ayrıca süs çalıları, çit çalıları vardır. Çalılık, orman, ağaç.
Çalılık: Odunlaşmış ince gövdeli, çoğunca birden çok gövdeli, yapraklı, yerine göre dikenli bitkilerin bir araya geldiği yer. Böyle bitki örtülerinin biraz daha gelişkin olanlarına dilimizde bük adı da verilir. Yağışın az olması, yıllık yağış tutarının aşağı düşmesi sonucu bir bölgede ağaç yeter derecece gelişemez olur. Yağışın biraz arttığı yerlerde sert yapraklı ağaçların çok yer tuttuğu seyrek ormanlar belirir. Yağışın çok daha azaldığı yerlerde ise çalılık bozkır daha ilerisinde çalılık çöl belirir. Yeryüzünde Çalılıkların çok çeşitleri vardır.
Çam ormanı: Halk arasında çeşitli iğne yapraklı ağaçların çok yer tuttuğu ormanlar için çok kullanılan bir söz. Çam ormanı dağları örtmüş, Çam ormanının güzel kokulu havasına doyum olmaz gibi. İğne yapraklı orman.
Çamur: Su ile karıştıktan sonra batılır, bulaşır bir durum almış bulunan toprak. Kuru iken toz, toprak durumunda olan kır, tarla, ya da sokak, yağmurdan sonra çamur ile örtülür. Çamurlu sokaklardan geçmek zor olur. Denizlerin dibinde de renk renk çamurlar birikmiştir Bütün çamurlar, sudan uzaklaştıktan, kuruduktan sonra yavaş yavaş katılaşır, daha sonra da taşlaşmaya doğru giderler. Çirkef, Çirkef çamur, Balçık.
Çamurlu yağmur: Kimi yerde, kimi zaman son derece bulanık olarak yağan yağmur. Olağan yağmurlardan ayrı bir görünüşü olan çamurlu yağmurlar, insanların bu olaya şaşmalarına yol açmıştır. Ancak, bu garip olay sonraları açıklanmıştır.
Çanak: Çevresine göre bir çukurluk gösteren yer. Böyle bir yer biçimi çanağa benzediği için böyle yerlere Çanak denilir Bir çanağın öz alanı, burayı dolduran suyun yüksele yüksele çıkabileceği, taşabileceği kıyı çizgisine kadar olan yer olarak düşünülür. Suna göre, çanakların çoğun da sular birikir, göl olur. Biçim bakımından çanak, derinliği genişlğinden az olan, ya da hiç olmazsa bu değerlerin eşit bulunduğu çukurlardır. Çanaklar öyle çukur yerlerdir ki, ana çizgileriyle, ortasından yanlara doğru gittikçe yükselir. Çanak biçimleri çok çeşitlidir Bunlar arasında tekne, oluk biçiminde olanları, değirmi bulunanları, yanlara doğru girintili çıkıntılı olanları vardır. Çanağın belirgin özelliklerinden biri olarak tabanı vardır. Bu taban düzce, dümdüz, dalgalıca, çakır çukur, tepelik olabilir. Çanağın ortasındaki bu tepeler yüksekçe ise, bu çanak ta bir göle yer vermişse, bu kabartılar ada biçiminde görülür. Çanaklar, çevreden buraya yönelen derelerin taşıdığı kum, çakıl, kil gibi sürüntülerle yavaş yavaş dolar. Çanakların kimisi bir göle yer verecek şekilde kapak kimisi ise bir ayakla boşa olarak açık tır. Oluşları bakımından çeşitli çanaklar vardır Çöküntü alanı, yanık çukur, düden, göl, ova birer çanaktır. Ayrıca önceleri açık birer çukurluk iken çeşitli olaylarla önlerinin kapanmasıyla geride çanak belirmiştir. Sanki bir bügetin gerisindeki gölet gibi. Kimi yer de yan yana o kadar çok çanak bulunur ki, böyle yerlere “çanak yöresi” adı verilir.
Çapraz tabakalanma: Çok kısa mesafeler içinde tabakalanmanın sık sık değişik yönde uzanması, çapraz bir biçimin belirmesi şeklindeki yapı. Bu türlü tabakalanma, deltalarda, akar su birikinti yerlerinde, kumullarda görülür. Başka bir deyişle, çapraz tabakalanma, akarsuların, rüzgarların biriktirmesiyle ilgilidir. Böyle bir tabakalanma, tortulanan parçaları taşımış olan göçün sık sık yön ve güç değişikliğine uğradığını anlatır.
Çardak: Üstüne sarmaşıklı ağaç, ya da çiçek sarılarak yapılmış bir çeşit kafesli çatı. Böyle bir yer, ağaç dallarından çatılmış gölgelik bir yer de olabilir. Akdeniz bölgelerinde yaz sıcaklarına karşı yapılmış çardaklar çoktur. Buraları sıcaktan bunalanların serinlediği yerlerdir.
Çaprak: Menderes büklümleri yaparak akan bir ırmağın, su yatağına doğru çok eğimli, hatta dimdik olarak uzanan ve hızlı akış çizgisinin yanaştığı kıyı olduğu için kemirilen yanı. Çarpak kıyı, ya da sadece çarpak, biçimi bakımından içbükey bir uzanış gösterir. Burası, suların kıyıyı dövdüğü yerlerdir.
Çatallanma: Geniş anlamıyla, bir ırmak boyunda ırmağın çatal çatal olarak akması olayı. Bu çatallanma, eğimin son derece azaldığı yerlerde olur. Böyle akarsuların ağzına Çatalağız adı derilir. Kıvrım dağlarının bir yerden, birbirinden ayrılırcasına çatallanarak uzanması. Bunun tersi çatışma.
Çavlan: Akarsular boyundaki çağlayanların büyüklerine verilen ad. Büyük çağlayan. Çağlayanla çavlan arasındaki sınırı kesin olarak çizmek güç olmuştur. Bunun için çavlan yerine, kimi zaman büyük çağlayan denildiği de olur.
Çay: Irmaktan küçük dereden büyük olan akarsu. Ancak, dere ile çay, Irmak ile çay arasındaki sınırı çizmek, kimi zaman ve kimi yerde güç olur.
Çayır: Tarım bakımından, çayır ve benzeri ot bitkilerinin yetiştiği, biçildiği bir çeşit otluk, Çayırın otlaktan ayrılığı, çayır bitkilerinin çok yer tutması bunların biçilebilme değeri göstermesidir. Çayır, yetiştiği yerin iklim özelliklerine, yerin bakıma göre yılda bir, ya da iki defa biçilit. Ot verimi, iklim ve toprak şartlarından başka, bitki çeşitlerine, bakıma, aydalanmaya, ot elde etme yollarına bağlıdır. Bitki coğrafyası bakımından çayır, hep yeşil duran, yumuşak otları çok bulunan, ara yerde çalılara da rastlanan bir bitki topluluğudur Böyle yerler en yaygın olarak kutupların ağaç yetişemeyen bölgelerinde ve yüksek dağlarda bulunur.
Çekik deniz: Denizin çekilmesi sırasında, bu olayın belirdiği yerde denizin en çok alçalmış, çekilmiş durumu.
Çekik su: Yıl içinde belirli bir zamanda bir akarsuyun yatağından en az su geçirmesi durumu. Çekilme.
Çekilme: Deniz sularının, yüksekteki bir durumundan aşağı doğru, düzenli dönemlerle her gün alçalması çekilmesi olayı.
Çekilme akıntısı: Gelgit Olayının belirgin bulunduğu yerlerde deniz yüzünün çekilmesi sırasında karadan denize doğru olan akıntı. Gelgit akıntıları, kabarma akıntısı.
Çentik: Yüksek, dik kıyılarda, yarların hemen dibindeki küçük dalga oyuğu.
Çentik (Kertik) Vadi: Akarsuların derine aşındırmasıyla oluşan V şekilli, tabansız, genç vadilere çentik vadi ya da kertik denir.Türkiye’nin bugünkü görünümünü 3. ve 4. zamanda kazanmış olması nedeniyle, Türkiye akarsuları henüz denge profiline ulaşmamış, geç akarsulardır. Bu nedenle ülkemizde çok sayıda çentik (kertik) vadi bulunmaktadır.
Cenub: Bugün güney kelimesiyle anlattığımız yönün, eskiden kalma Arapça karşılığı.
Bu kelime cenup şeklinde de yazılmıştır.
Cephe yağışı: Farklı sıcaklığa sahip hava hareketlerinin karşılaşma alanlarında meydana gelen yağış.
Çernozem: Rusça bir kelime olan ve Güney Rusya’daki toprak adından alınarak türlü dillere yer tutan bu kelimenin dilimizdeki karşılığı kar topraktır.
Çernozyemler: Nemli iklimden kurak iklime geçişte ilk görülen topraklardır. Orta kuşağın yarı nemli alanlarında, uzun boylu çayır örtüsü altında oluşan bu topraklara kara topraklar da denir. Organik madde yönünden zengin olan bu topraklar üzerinde, yoğun olarak tarım yapılır.
Çevre kirlenmesi: Yaşadığımız ortamın, havanın, toprağın, suların ve denizlerin çöpler, deterjanlar, böcek ve tarım ilaçları, sanayi artıkları, zehirli dumanlar gibi maddelerin etkisiyle bozulması. Orman hasarları ve toprak aşınması da çevre kirlenmesi ve bozulması kapsamı.
Çevriktepe: Menderes çizerek akan ırmaklar boyun da üç, ya da dört yanı akarsu yatağı ile çevrili tepe. Çevriktepe’nin etrafı menderes çemberiyle kuşatılmıştır.
Çığ: Yüksek dağların dik yamaçlarının bir yerinden koparak yuvarlanmaya başlayan, yuvarlandıkça da büyüyen kar yığını. Bu kar yığınları çabucak yamaç aşağı iner, önüne geleni siler süpürür. Çığ düşerken yer değiştiren kar yığınları, çok büyük olur Küçük çığ sırasında en az birkaç yüzmetre küp kar yuvarlanır. Daha büyükerinde 5- 15 bin metre küp, çok büyüklerinde ise 100 bin m den de çok kar yuvarlanır. Kuzey Anadolu ile Doğu Anadolu dağlarında çığlar çok olur. Çığ, korkulan bir olaydır.
Cılızlaşmış ırmak: içinde aktığı yatağın genişliğine göre suları az olarak akan ırmak. Bu da, böyle ırmakların sularının türlü olaylar yüzünden (bir akarsuyun ötekini kendine çekme iklimin kuraklaşması) azaldığını gösterir.
Çimlenme: Bitki topluluklarının ıslak yerde uç verip güvermesi filizlenmesi olayı.
Çizgi Ölçek: Garfik Ölçek Haritalardaki küçültme oranını çizgi grafiği üzerinde gösteren ölçek türüdür.
Coğrafî bölge: Coğrafî özellikleriyle kendi içinde benzerlik gösteren ve bu özelliği ile diğer yerlerden ayrılan alan.
Coğrafi Konum: Coğrafi mevki. Bir yerin enlem ve boylamlara göre yeryüzünde bu yer. Coğrafi koordinatlar Yeryüzündeki herhangi bir alanın bulunduğu yere, o alanın coğrafi konumu denir. Coğrafi konum, matematik konum ve özel konum olarak iki şekilde ifade edilir.
Coğrafya haritaları: Ölçekleri 1/500000 den küçük olan haritalardır. Küçük ölçekli haritalar, atlaslar içindeki haritalarla duvar haritaları bunlardandır. Bundan daha büyük ölçekli haritalar, topoğrafya haritaları ile planlardır.
Çökerti: Sular içinde yüzer halde bulunan parçacıkların ya da erimiş maddeler elverişli şartlar altında dibe çökmesi orada tortulanması olayı.
Çökerti sekisi:  (İçinde erimiş maddelerin bulunduğu sularda büyük kaynakalr önünde ayrışmalar yüzünden beliren çökertişerden doğmuş basamaklar. Pamukkalde olduğu gibi.
Çökerti tepesi: İçinde erkmiş olarak kireçtaşı çakmaktaşı, bulunan suların, hele sıcak suların, yeryüzüne çıktığı yerde bu maddelerin zamanla çökelerek tümsek biçimine gelmiş durumu. Doğu Ana doluda Ağrı bölgesinin Diyadin taraflarında bunlar çoktur.
Çokgenli topraklar: karlı soğuk iklim bölgelerinde ince kumlu taşlı killi toprakların kuruduktan çatlamasıyla beliren çokgenlerle dolu topraklar.
Çökme: Deniz yüzüne göre yerkabuğunun bir bölümünün seviye değişikliğine uğraması, çökmesi. Kırılma ya da yaylanma bu olaya sebep olabilir.
Çökme Dolini: Yeraltında bulunan mağara sistemlerinin tavanlarının incelerek çökmesi ile oluşan karstik şekillerdir. Çökme dolinleri, derinliklerinin fazla oluşu, yamaçlarının eğimli oluşu ve tabanlarındaki iri bloklar halinde maddeler bulunması nedeniyle erime dolinlerinden kolayca ayırt edilirler.
Çökmüş kütle: Çökmüş eski bir kütle.
Çöküntü: Yerkabuğunun bir bölümünün, bulunduğu yerden daha aşağıya doğru alçalması. Çökme.
Çöküntü alanı: Dar anlamıyla, dibi deniz yüzünden daha aşağıda bulunan, dışarıya akışı olmayan çanak. Sözgelişi; Lut gölünün yüzü Akdeniz’den 394 rn. aşağıdadır.
Çöküntü bölgesi: Yerkabuğunun çöküntüye uğramış bölümü. Sözgelişi, Ege Bölgesinin büyük çukurlukları, Anadolu’nun birçok ovaları, birer çöküntü bölgesidir.
Çöküntü depremi: Yeraltındaki büyük oyukların, mağaraların tavanlarının çökmesi sırasında beliren yer sarsıntıları. Böyle sarsıntılar, hemen çevrelerindeki yerleri sarsar, daha uzak çevreleri için çok yıkıcı olmazlar. Sadece çöken yerin hemen yakınında sarsıntıların zararları olabilir. Bunlar yerel depremlerdir.
Çöküntü gölü: Yeraltı oyuklarının, mağaralarının tavanları çökerek meydana getirmiş çanaklarda su birikmesiyle belirmiş göl.
Çöküntü hendeği vadisi: Birbirine koşut (paralel) olarak boylu boyunca uzanan kırıklar arasında çöküntü hendeğini güden akarsuların vadisi. Kırık-boyu vadisi.
Çöküntü kıyısı: Kıyı boyunda, denizin karaya doğru ilerlemesini doğurmuş bulunan çökmelerden ileri gelmiş kıyılar. Böyle yerlere deniz sokulmuştur. Anadolu kıyıları, çoğunca, boyuna, ya da enine kırılmalara uğramış çöküntü kıyılarıdır.
Çöküntü vadisi: Yeraltındaki uzun mağaraların tavanlarının çökmesinden doğmuş uzun çukurluk. Böyle çukurlukların (ki dik yamacı bulunduğu gibi, iki ucu da kapalı olur.
Çöl: Bitki örtüsünün hiç bulunmadığı, ya da çok seyrek cılız olduğu çok kurak yerler. Yıllarca yağmur düşmediği görülür. Çölde buharlaşma yağıştan çoktur. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık ayrılığı pek büyüktür. Oyle ki, bu yüzden gündüz güneş altında iyice ısınmış taşların yüzü, geceleri serin, ya da soğuğun bastırmasıyla kabuk kabuk soyulur, çatır çatır çatlar. Çölün şurasında burasında kurakçıl bitkiler yetişebilir. Çölde kum, çakıl, taş kırıntıları toz çok yer tutar Çölde insan, sadece vaha denilen yerlerde toplanmış, köy kent, bahçe, tarla, alış-veriş yeri bura olmuştur, Uzun yüzyıllar çöllerde ulaştırma deve kervanlarıyla yapılmıştır. Şimdi yer yer motorlu taşıt kullanılmaktadır. Yeryüzünün en büyük çölleri, büyük karaların iç bölgeleri ile 30 enlemleri çevresine düşen kuşakta sıralanmıştır. Karalar üzerinde yıllık yağış miktarı 100 mm altında olan çok kurak ve bitki örtüsü bakımından fakir alanlar.
Çöl iklimi: Yıllık yağış tutarı 250 mm den az, yağış zamanı belirsiz sıcaklık oynamaları çok büyük olan iklim. Böyle iklimlerde bitki örtüsü cılız, seyrek olur. Sık sık esen yeller tozları, kumları olanca gücü ile savurur, göz gözü görmez olur. Kum fırtınaları çölün korkunç belirtileridir. Çöl, yaşanma sı çok güç bir yerdir.
Çöl Toprakları: Çöllerde görülen, organik madde yönünden son derece fakir topraklardır. Kireç ve tuzlar bakımından zengin topraklardır. Renkleri açıktır. Tarımsal değerleri bulunmaz.
Çölleşme: Ya doğal olaylarla, ya da insanın yıkıcı işleri yüzünden bir bölgenin gittikçe kuraklaşması, yoksullaşması, çoraklaşması kıraçlaşması. Çölleşmeyi doğuran doğal olaylar arasında o bölgenin yağışlarının azalması, bu yüzden bitkilerin seyrelmesi, cılızlaşması, çıplak yerlerin artması vardır.
Çorak: Kurak, tuzlu ve tarıma elverişli olmayan toprak. Kurak bölgelerimizde hem kuru, hem de tuzlu toprakların bulunduğu yerler için kullanılan bir söz.
Çorak toprak: üstünde ot bitmeyen, ya da son derece cılız olarak yetişebilen tuzlu toprak. Buralarda ancak tuzcul bitkiler tutunabilir.
Çoraklaşma: Suyu çekilmiş, buharlaşmanın etkisi geniş ölçüde olmuş bulunan kurak bölgelerde beliren toprağın çoraklaşması tozların artması şeklindeki çorak olma olayı. Çorak toprakların çoğalması olayları çoraklaşma adı altında toplanır.
Çözülme: Taşların, iklim elemanlarının etkisiyle ufalanıp ayrışması.
Çözünme: Bir sıvı ile karışan katı, sıvı ve gaz durumundaki bir maddenin bu sıvı içinde homojen bir bütün oluşturacak biçimde karışması. Kireç taşının suların etkisi ile çözünmesi gibi.
Çukur şekiller: Yeryüzünün kabarık yerlerine karşılık çukur olan yerleri. Çeşitli yarıntılar vadiler oyuklar, çanaklar, mağaralar, ovalar, tekneler, birer çukur şekildir. Ana çizgileriyle alındığında bütün yerkabuğu üzerindeki deniz çanakları da geniş birer çukur şekildir.
Çukurlaşma yerleri: Birbirine, sonuç olarak, az çok yakın olmakla beraber türlü anlamları boşalma yoluyla beliren çanak, yer çökmesi yoluyla beliren çanak, yanardağ patlamasından doğan çanak, yerkabuğunun çöküntüleri yüzünden beliren çukurlaşma tekneleri.
Çukurluk: Yerkabuğunun, yeryüzünün kabarık yerlerine göre alçak, çukur olan yerlerine verilen ad.
Çukurova: Deniz yüzünden pek az yükseklikte bulunan ova. Çukurovanın özelliği, ovanın özelliğiyle birdir. Çukurovalar, deniz kıyıları boyunda uzanır. üzerinde Adana şehrinin buunduğu Çukurova adıyla anılan ova, aşağı Sakarya ovaları, Ege bölgesinin türlü ovaları birer çukurovadır. Çukurovalara karşılık, yükseklikleri 500 metreyi geçen yüksekovalar vardır.
D
D Horizonu: Fiziksel ve kimyasal çözülmenin görülmediği, ana kayadan oluşan, en alt katmandır.
Dağ: Çevresine göre bir kabartı durumunda bulunan inişli çıkışlı bir yer biçimi. Daha başka bir deyişle, dağ adı altında türlü iniş çıkışları, kabartı ve çukurları bulunan, çevresindeki alçak yerlere doğru bir etekle sona eren yer kabarıklıkları. Dağ, dağlık bir bölgenin bir parçasıdır. Kimi dağlar, bulundukları yerde tek tek yükselir, kimisi de sıra sıra diziler biçiminde uzanır. Dağ kelimesi, eski Türk kaynaklarında Tağ olarak geçer. Bağrından çıkan suları, güvermiş otları, güzel havası ile dağ, sözü çok edilen, çok özlenen bir doğal varlıktır. Dağlar, Tepe.
Dağ basamağı: Dağ eteği düzlüklerinin oluşmuş bulunduğu dağlarda görülen bir, ya da birkaç basamak durumundaki dağ yamacı biçimi. Bu biçime dağ eteği basamağı, yontuk basamağı gibi adlar da verilir. Yontukdüz.
Dağ Çayırı: Dağ zirvesinde orman üst sınırından sonra görülen ot toplulukları. Yüksek dağların ağaç sınırları ötesindeki çayırlara verilen ad. Dağ çayırları, çoğunca, kurakçıl h. . bir yapıda olur. Buradaki otların yanında yastık biçimli, sert yapraklı, dikenli bitkiler de yetişir. Keven, ya da geven denilen bitki bunlardandır. Çalı azdır. Yeryüzündeki yerine, yüksekliğine, bakıya, bitkinin yerleştiği toprak ve taş özelliğine, iklim olaylarına göre çeşitli dağ çayırı örnekleri vardır. Çayır, çimen, Yayla, Otlak, Çayır-otlak.
Dağ çölü: Çok kurak bölgelerde dağlık yerlerdeki inişli çıkışlı yüksek bölge çölü. Buna karşılık. daha geniş yer tutan düzce çöller vardır.
Dağ döküntüsü: Dağlardaki kayaların parçalanmasından ileri ge len taş kırıntılarının, dağın eteğinde, yamacında yığılması. Çöllerdeki dağlarda dağ döküntüleri o derece yığıhr ki, hemen hemen dağı örter. Dağ, sanki bu döküntüler arasında boğulmuş gibi kalır. Dağ, Dağlar, Ufalanma, Taşlar.
Dağ doruğu: Dağın en yüce yeri. Dağ doruğu ya sivri, dişli bir biçimde olur, yada yuvarlakça bulunur. Bu biçimler, buradaki taşlara, aşınma şekillerine bağlıdır. Doruk.
Dağ eteği: Ana çizgileriyle, dağ yamacının sona erdiği yer ile önündeki çukur, alçak, düz yer arasındaki sınır. Aşınma bakımından dağ eteği, aşınmanın durakladığı, birikmenin başladığı yerdir. Dağlar, Dağ, Aşınma.
Dağ eteği düzlüğü: Dağın ön-yerinden kıvrımlı da Kıvrım kıvrılma. içerisi ne doğru sokulan yontukdüz. . Böyle bir yontukdüzün yeri alçal olduğundan, akarsulara da az yarılmış bulunduğundan düzlek bir biçimi Vardır. Böyle dağ eteği düzlüklerinin, dağlardaki basamakların doğuşu, oluşu üzerine W. Penck açıklamalarda bulunmuş, görüşünü belirtmiştir. Dilimizde buna etek düzü de denir.
Dağ Eteği Ovası: Bir dağın yamaçlarından inen akarsular taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerde birikinti konileri şeklinde biriktirirler. Zamanla birikinti konilerinin birleşmesiyle oluşan hafif dalgalı düzlüklere dağ eteği ovası adı verilir.
Dağ gölü: Yüksek dağların çoğunda yan yana bulunan küçük göller. Dağ gölleri, buzul çağındaki aşınmalardan, tıkanmalardan ileri gelmiş olan çanaklarda suların birikmesinden doğmuştur. Doğu Anadolu’nun Sat Dağ. larında bunların güzel örnekleri vardır. Dağlar, Buzul, Aşındırma.
Dağ İçi Ovası: Dağlık alanların iç kısımlarında, çevreden gelen akarsuların taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi ile oluşan ovalardır. Türkiye gibi engebeli ülkelerde dağ içi ovaları çok görülür.
Dağ iklimi: Deniz yüzünden yüksek yerlerde çeşitli özelliklerde beliren bir iklim örneği. Akdeniz boyundaki dağların çok yüksek olmayan yerlerinde dağ iklimi yayla iklimi. Yazın serin, soğukça geçer. Başka yerlerdeki dağlarda ise gece ile gündüz arasındaki sıcaklık oynamaları çok olur.
Dağ Oluşumu: Bakınız: Orojenez. 
Dağ sırtı çizgisi: Bir dağın, iki yana doğru inen çatı biçimli üst bölümü. Dağ sırtı, dağın bel-kemiği gibidir. Dağ sırtının daha ilerideki uzantıları da sırtlar halin dedir. Dağ, Dağlar, Sıradağlar, Doruk, Sırt. Dağ sırtının en üst çizgisi göz önüne alınarak buna doruk çizgisi denilmiştir. Burası, dağın bir yamacının yukarıda sona erdiği, öteki yamacının başladığı yerdir. Bu yer keskince olabildiği gibi, yassı bir sırt biçiminde de olabilir. Doruk.
Dağlık yer: Yeryüzü şekillerinin çoğu dağ biçimi gösteren bölge. Dağlık yerler, çoğunca geçilmesi güç yerlerdir. Hele dağ sıraları arasında yer yer geçitler, boyunlar, boğazlar da yoksa, böyle yerlerde dağlar gerçek bir engel durumunda bulunurlar. Dağlık yerlerde, yerine göre, ovalar, geniş vadi tabanları, yaylalar da bulunabilir. Ancak, bunlar dağların yanında az yer tutar. Dağlık yer terimi, eski arızalı arazi sözünü ve daha sonra orta ya atılmış olan engebeli terimini karşılar.

Dalgalar: Dalgalar, deniz ve göllerdeki kuzey sularının periyodik salınımlarıdır. Dalga oluşumunun temel nedeni rüzgârlardır. Deniz yüzeyini yalayarak esen rüzgârlar, sürtünme nedeniyle durgun sulara hareket kazandırır. Deniz yüzeyi pürüzlenir ve sürekli biçim değiştirir. Deniz yüzeyinin salınım hareketine dalgalanma deniz yüzeyinde beliren pürüze dalga denir. Rüzgârlar dışında depremler, volkanik hareketler ve deniz altında çökmelerde dalgaları oluşturur. Bu tür dalgalara tsunami denir. 
Dalga oyuğu: Dik kıyılarda yarın alt bölümündeki in biçimli oyuklar. Bunlar dalga ların çarparak oydukları yerlerdir. Kıyıda çatlayan dalgalar, kayaları kemirerek bu oyukları açmışlardır. Dalga oyuğu, çok çeşitli büyüklükte türlü biçimde olur Bir kişinin girebileceği kadar dar oyuklardan, hangarı andıracak genişlikte olanlarına varıncaya kadar her türlü büyüklükte olanları vardır. Dik kıyılarda kimi yerde deniz bu oyukların içine sokulmuştur, kimi yerde ise oyuklar kurudur, ya da deniz zaman zaman buraya girer. Dalgaların, dik ve kayalık kıyılara çarpmasıyla önce burada çentik biçimli dip oyuntuları başlar. Buralarda gedikler açılır. Bu oyuklar gittikçe genişler, böylece asıl dalga oyukları açılmış olur. Daha ileri bir gelişmede buralarda derin inler, mağaralar, kapılar açılır. Dibi böylece oyulan yerlerin üstü birer kaş biçiminde ileri doğru uzanır, zamanla bunlar yer yer çökerek iri kayalar da düzlüğün üzerine düşer. Yeni yeni dalga oyukları açıldıkça, bunların üstü kopup düştükçe, dalga düzlüğü genişler, gelişir. Bir zaman gelir ki, deniz artık yar ın eteğine ulaşamaz olur. Bundan sonra da dalga oyuğu açılamaz.
Dalgalı ova: Uzun süren aşınmalardan, yıpranmalardan, yontulmalardan sonra, kabar tılprı silinmiş, her yeri düzce, dalgalıca bir biçim almış bulunan yerler. Bunun için böyle bir yere dalgalı ova sözü kullanılmıştır. Ancak, bu sözün yerine peneplen denildiği gibi, dilimizde bu biçimi, bunun oluşunu daha iyi anlatan yontukdüz terimi yerleşmiştir,.
Dam: Köy ailelerinin geçici bir süre için yararlandıkları yerleşme biçimidir. Bölge köy yerleşmelerinde bir kısım aileler, birkaç aylık süre için köylerinden ayrılarak, kendi bahçe, tarla ve otlaklarındaki damlarda oturduktan sonra, tekrar köylerine dönerler. 
Debi: Bakınız: Akarsu Akımı. 
Delta: Akarsuların denize ulaştıkları yerlerde taşıdıkları maddeleri biriktirmesiyle oluşan üçgen biçimli alüvyal ovalardır. Deltalar, taban seviyesi ovalarının bir çeşididir. Onlardan ayrılan yönü biriktirmenin deniz içinde olmasıdır. 
Damlataş: İnler, mağaralar içinde görülen ve damlalar dan doğmuş bulunan taşlar. içinde erimiş kireçtaşı bulunan suların yerin altına sızması sırasında karbondioksit uçar, aşağıya düşmek üzere bulunan damlanın yerinde kireçtaşı tortulanır. Geri kalan su damlası mağaranın tabanına düşer. Bu defa burada artakalan karbon di oksit uçar, geri kalan kireçtaşı burada tortulanır. İşte bu olayın uzun zaman böyle sürmesiyle kireçtaşı tortuları mağaranın tavanında, tabanında birbiri üzerine birike birike güzel görünüşlü sütunlar, yukarıdan sarkan bk Sarkıt., aşağıdan dikilen Dikit. taşlar doğar ki, bunlar birer damlataştır. Damlaya damlaya göl olur sözü gibi, burada da “damlaya damlaya- güzel taş sütunlar oluşur”. Damlataşlar her mağarada vardır.
Dar geçit: Dağlık yerlerde görülen dar geçit yerleri. Geçit, boyun.
Darboğaz: Kıvrımlı yerlerde enine kesen ve geçen dar vadi. Buna dilimizde kısık da denir. Çatı çukurlaşması.
Dazkır: Yarı bozkır, yarı çöl özelliği gösteren bitki örtüsü alanı. Dazkırların çok çeşitleri vardır. Kimisi çöl özelliğine yakın bozkırdır; kimisi bozkır özelliği daha belirgin çöldür. Dilimizde böyle yerler için dazkır kelimesi kullanılır. Daz dazlak kelimeleri, çıplak oluşu anlatılır. Dazkır, ot bitmeyen, ekin ekilemeyen, yarı tuzlu, kıraç, kurak bozkırlara verilen addır. Bozkır, çöl, bitki coğrafyası.
Debi: Satış, sürüm, akım.
Değirmentaşı: Çok sert bir çeşit kumtaşı. Değirmentaşı doğal olarak elde edildiği gibi, insan eliyle de yapılabilir. Değirmentaşı olacak kumtaşında taneler 1-2,5 mm çapında olur.
Değişme: Türlü yerlerden dış güçlerle koparılarak sürüklenmiş, sonra bir yerde yığılmış bulunan dağınık taş parça larının, çeşitli olaylarla birbirine yapışarak, bitişerek taş özelliği alması olayı. Sözgelişi kireçtaşı çamurları, çamur durumundaki killer değişme diyajenez. olaylarıyla kireçtaşı, Kil- taşı olurlar. Kumlar böylece yapışarak kumtaşı doğar. Çakıllar bu olaylarla bitişerek çakılkaya olur. Taş kırıntıları böylece yapışarak breş durumuna gelir. Kimi taşların içindeki eriyebilen maddelerin yıkanarak götürülmesi olayı da bir değişme diyajenezdir. Taş parçalarını birbirine yapıştıran maddeler arasında kireçtaşı çimentosu ile silis çimentosu başta gelir. Böylece, çimentolaşma yoluyla değişme olmuş bulunur.
Değme başkalaşması: Başka tabakaların yanından geçen magmanın, başka maddeleri de bunların içine salarak, ya da salmadan bu taşlarda doğurduğu sıcaklık ve basınçtan ileri gelen başkalaşma. Başkalaşma.
Del geçen yapı: Yerin dibinden Yer kabuğunun içine erimiş olarak sokulmuş, sonradan katılaşmış damar , yığın biçimli taşların meydana getirdiği yapı. Bunlar, tortulanmalarla oluşmuş, sonradan yerinden oynamış türlü tabakalar arasına, içine sanki şırınga edilirce sine sokulmuşlardır. Buna göre, de geçen geçen yapı, tortul tabakalar arasında damar, yığın, kütük, yatak biçiminde bulunur. Delip geçen yapıdaki taşların hepsi püskürük taşlardır. . Bunlar, yerin derinliklerindeki magma nın katı laşmasından doğmuş, çok çeşitli bileşimde taşlardır. Batohit, Lakohit, Damar, Dayk, Yatak, Uzantı damar.
Delidere: Birdenbire kabaran ve kısa bir süre sonra çekilen, hatta kuruyan küçük akarsu. Deliderelerde özellik şudur Yukarı kesimlerinde çoğunca hûni biçimini andıran bir su toplama yeri Yağış alanı. bulunur, buradan sonra dere dar bir vadiye girer, bu çok hızlı akış yerinden sonra kendisinin oluşturduğu birikinti yelpazesi b . alanına ulaşır. Delidereler, su taşkınlarına yol açarlar. Bunun için böyle dereler boyunda yer yer su akışı düzenleme!erine dere ıslâhı, yandere ıslâhına önem verilir. Akarsular.
Deli ırmak: Akışı düzensiz olan, kabarık ve çekik zamanları bunlara bakınız. arasın da çok seviye farkı bulunan, kabardıkları zaman suları yataklarına dolan ve taşan akarsular, rejim, akım, akış, akarsu, deli dere.
Delme: Petrol, doğalgaz çıkarmak, maden yataklarını araştırmak üzere makinelerin yardımıyla yeri pek derinlere doğru delme işi. Az derin sayılan delmeler birkaç yüz metreyi bulur. Çok derin delmeler ise 5.000.metreye varır.
Delta: Bir akarsuyun, durgun bir suya ulaştığı yerde sürüklediği lığları bulunduğu yere çökertmesiyle ileri doğru büyümüş düzlük yer. Delta kelimesi, Yunanca delta. harfinden alınarak yayılmış bir addır. Her ne kadar böyle üçgen biçiminde deltalar varsa da Yeşilırmak, Kızılırmak deltaları gibi., tırtıklı, ok biçimli, derhitoplu olanları da çoktur. Delta, deniz ve göl kıyısında gelişir. Bunlar ova biçimindedir. Bir kıyıda deltanın gelişebilmesi için orada bir takım şartların bulunması gerekir Irmağın büyük olması, çok kil, kumtaşınması, denizin orada derin olmaması, o denizde gelgit olayı nın güçlü olmaması, kıyı boyunda büyük akıntıların çok olmaması gibi. Deltalar, böyüme çağında iseler denize doğru çabuk ilerlerler. Sözgelişi, Italya’da Po ırmağının kimi kolları yılda 136 metre ilerler. Kıyılar. Akarsuların taşıdıkları alünyonları denize ya da göle döküldükleri kıyı şeridinde biriktirmesi ile ortaya çıkan genellikile üçgen şeklinde alüvyal ova. Akarsuların denize ulaştıkları yerlerde taşıdıkları maddeleri biriktirmesiyle oluşan üçgen biçimli alüvyal ovalardır. Deltalar, taban seviyesi ovalarının bir çeşididir. Onlardan ayrılan yönü biriktirmenin deniz içinde olmasıdır.
Deniz: Okyanusların kıta içlerine doğru uzanan kollarına deniz denir. Denizler okyanuslarla bağlantılarına göre ikiye ayrılır. 
Deniz aşındırması: Denizde beliren türlü güçlerin, kıyıları aşındırması kavramını taşıyan bir terim. Ancak, bunlar arasında dalgalar, birinci derecede aşındırma kaynağı olduğundan, dalga aşındırması terimi çok kullanılır.
Deniz haritası: Deniz gidiş - gelişleri için hidrografya enstitülerince çizilmiş harita. Deniz haritasında deniz yolculuğuna kolaylık sağlayacak kadar genişlikte bir kıyı çizgisi ve dar bir kıyı boyu gösterilmiştir. Bunu yanında gemi yolları, denizin derinliği, sığ, kayalık yerler, kumlalar, Watt’lar, resifler, çıkıntılar, şamandıralar, fenerler, gelip geçici engeller, gemi kalıntıları ve ilgili başka şeyler gösterilmiştir. Deniz haritalarında açıyı koruyan harita izdüşümlerinden faydalanılır Mercator izdüşümü gibi.
Deniz iklimi: Denizlerde, adalarda yüksek enlemlere doğru sokulan, batı rüzgarlarına dönük kıyılar boyunda orta enlemler boyunca uzanan bölgelerdeki nemlice, sıcaklık oynamaları az iklim. Deniz ikliminde hem gece ile gündüz, hem de yaz ile kış arasında az sayılacak sıcaklık oynamaları olur.
Deniz kıyısı: Denizlerin karalarla olan sınırı. Ayrıca göl kıyısı, ırmak kıyısı da bulunduğundan, bunlardan ayırt etmek için sadece kıyı yerine deniz kıyısı sözü de kullanılır. Kıyı.
Denizkulağı: Körfezlerin, koyların birbiri ardınca sıralandığı kıyılarda, bu girintilerin önünde kıyı dilinin gelişmesi yüzünden körfezlerin, koyların göl biçimi almış durumu. Denizkulağının suyu, buraya dökülen derelerin getirdiği tatlı sularla bir süre sonra tuzluluğundan kaybeder. Denizkulakları, uzunca zamanlar içinde kum, çakıl, kil ile dolar, göl olmaktan çıkar, karalaşır.
Deniz meltemi: Gündüzleri denizden karaya doğru esen yel. Akdeniz bölgesinde durgun yaz havzasında iyice belli olur. Öğleden önce, denizin yanı başında ve birkaç yüz metre yükseklikteki karada çok ısınma olur, bundan da orada bir alçak basınç alanı belirir. İşte buradan hafifleyerek yükselmiş, sonra yüksekten denize doğru akmış bulunan hava yığınlarının yerini doldurmak üzere denizden karaya doğru hava yığınları yer değiştirir ki, bu deniz meltemi diye anılır. Yaz günlerinde kuşluk vaktinin boğucu sıcağından sonra bu deniz yelinin, yani deniz melteminin esmesiyle kıyı boyuna, karaya serinlik gelir. Deniz yeli eserken önce denizi yalar, sonra karaya vurur, 20 - 40 km. içerilere sokulur. Kara rüzgarı, Yerel rüzgar, Basınç, Yel.
Denizlerin Ortalama Derinliği: Denizlerin ortalama derinliği 4000 m’dir. Dünya’nın  en derin yeri olan Mariana Çukuru deniz seviyesinden 11.035 m derinliktedir.
Denizden uzaklık: Bir ülkenin iç bölgelerindeki türlü yerlerin, deniz kıyılarından olan uzaklığı. İnsan yaşayışı bakımından önemli yeri olan bu kavram, haritalarda eşuzaklık eğrileriyle de belirtilir. 
Denizden yükseklik: Yeryüzünün bir noktasının deniz yüzünden olan dikine uzaklığı. Buna bir yerin denizden yüksekliği, ya da yükselti, rakım denir. Sözgelişi, Erciyes Dağının doruğunun yüksekliği 3916 m.’dir. demek, bunun denizden olan yüksekliği, yani yükseltisi demektir.
Denk eğri: Eğim eğrisi.
Deprem: Yerkabuğunun derinliklerinde doğal nedenlerle oluşan salınım ve titreşim hareketleridir. 
Deprem alanı: Deprem dalgalarının araçsız olarak Deprem araçları. duyulabildiği, sezildiği yerler. Bunlara “kab sarsıntı yerleri” anlamına gelen makroseism yerleri de denir. Yunanca makros büyük, seismos sarsılma. Bunlara karşılık, ancak araçların göstere- bildiği, fakat insanın sezemediği depremler de vardır ki, bunlara da “ince deprem” anlamını veren mikroseism Yunanca mikros küçük. adı verilmiştir. Deprem.
Deprem bölgesi: Deprem görülen ve görülebilecek alanlar. Sık sık deprem meydana gelen alanlar. Depremlerin sık sık belirdiği, yerin çok oynadığı, yıkılmaların olduğu bölge. Deprem bölgeleri, en yeni devirlerde yerinden oynamalara uğramış yerlerdir. bk Deprem, Deprem ortası.
Depresyon: Çökme sonucu oluşan ve en az iki kenarında yüksek alanların bulunduğu çukur alan. Latince depressio çöküntüye uğrama, çöken yer, çökme kelimesinden yapılmış bir terim. Depresyonun başlıca iki ayrı anlamı vardır Yeryüzünün çökmüş çukur yerleri ile ilgili anlamı, dilimizde çöküntü alanı terimiyle karşılanır. Havanın alçak basıncı ile ilgili anlamı, dilimizde döngü ile karşılanır.
Dere: Akarsuların küçüğü. Akarsu, ırmak.
Derecik: Küçük dere. Akarsu.
Derinlik eğrisi: Eş-derinlik eğrileri.
Derinlik taşları: Magmanın, yerkabuğu içindeki başka taşlar arasına sokularak katılaşmasından doğmuş taşlar. Taşlar, Püskürük taşlar, Püskürme, Dış püskürük taşlar, İç püskürük taşlar.
Derin Deniz Çukurları: Sima üzerinde hareket eden kıtaların, birbirine çarptıkları yerlerde bulunur. Yeryüzünün en dar bölümüdür. 
Derin Deniz Platformu: Kıta yamaçları ile çevrelenmiş, ortalama derinliği 6000 m olan yeryüzünün en geniş bölümüdür. 
Derine aşınma: Akarsuyun, yatağını kazması, oyması, gittikçe derinleştirmesi işi. Derine aşınmanın hemen ardından yanlama aşınma da başlar, birlikte gider. Aşınma.
Dikenli çalı: Üzeri dikenlerle örtülü çalı. Kuşburnu çalısı, karamuk çalısı, böğürtlen gibi. Bunlar çoğunca alçak boylu ağaççıklardır. Boyları diz boyu, adam boyu kadar olur. Daha boyluları da bulunur. Diken, Dikenli bitkiler, Çalılık, Kurakçıl bitkiler.
Dikit: Mağaralar içinde damlataşların tabandan yukarı doğru büyüyen sütunları Sarkıt.
Dilik arazi: Kırgıbayır.
Dilsiz harita: Üzerinde yazı bulunmayan, sadece topoğrafya şekilleri, ya da istenilen başka olaylar bulunan harita.
Dış kuvvetler: Güneş enerjisinden kaynaklanarak yeryüzü şekillerini biçimlendiren akarsu, rüzgâr, buzul, dalga gibi etkenler.
Dış püskürük taşlar: Yerin üstünde, ya da buraya çok yakın yerler de ve basınçsız olarak çabucak katılaşmış püsktürme taşları. Taşlar.
Diyajenez: Değişme.
Diyorit: Birbirinden gözle kolayca ayrılabilen açık ve koyu renkli minerallerden oluşan iç püskürük bir taştır. İri taneli olanları, ince tanelilere göre daha kolay dağılır. 
Doğal anıt: Görülmeye değer biçimdeki mağaralar, kayalar, ‘su kaynakları çağlayanlar, bazı orman ve ağaçlar, bugün artık soyları tükenmeye yüz tutmuş canlılar gibi varlıklara verilen ad. Birçok ülkeler de bu türlü varlıklar korunur.
Dolgu yerleri: Dolma, Tortulanma.
Dolin: Kalker platolar üzerinde görülen, oval şekilli erime çukurluklarıdır. Genellikle derinlikleri az, genişlikleri fazladır. Türkiye’de özellikle Toroslar’da dolinler yaygın olarak görülür. Halk arasında kokurdan, koyak, tava gibi adlar verilir.
Dolma: Dış güçlerin etkisi ile bir yerden koparılan ve taşınan ufalanmış taş parçalarının ve parçacıklarının, bir başka yerde birikmesi olayı. Bu birikme, taşıyıcı gücün daha ilerlere doğru bu parçacıkları sürükleyemediği yerde başlar. Sözgelişi bir ırmak, içinde sürüklediği taş parçacıklarını ya yatak eğiminin azalması, ya da suyunun azalması yüzünden yolu boyunca bırakmaya başlar. Bu parçacıkların birikmesiyle de ırmağın yatağı yükselir. Bunun gibi bir dere, dağdan koparıp sürüklediği taş parçalarını dağın eteğine birakır. Çünkü burada eğim dağdaki gibi dik değildir. Böylece burada birikinti yelpazesi doğar. Dağların eteğini çeviren etek döküntüleri, kıyılardaki deltalar, birikinti ovaları böylece birikmelerden ileri gelmiş dolgulardır. Göllerin dibinde, deniz diplerinde de geçmiş jeoloji çağlarında birikmeler olmuş, bugün de olmaktadır. Aşınma. 
Dolma kuyu: Sarnıç.
Don Olayı: Havanın açık ve durgun olduğu kış gecelerinde aşırı ısınma nedeniyle toprak donar. Don olayı tarımsal üretime büyük ölçüde zarar verir. Karasal bölgelerde don olayı sık görülür. 
Doruklu dağlar: Uzanışı belirgin olan, doruğu iyice belli bulunan dağlar. Eğer doruk iyice belirgin olmaz da yassı bir uzanış bulunursa, böyle dağlara sırtlı dağlar denir. Böyle dağları doğuran iç olaylara göre de kıvrım dağlarından, kırılma dağlarından, volkan dağlardan söz edilir. Dağlar, Dağ oluşu.
Dördüncü Zaman  (Kuaterner): Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır. Zamanın önemli olayları: İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanması. İnsanın ortaya çıkışı. Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır. 
Drenaj: Suyun akması, suyun vadiler ve kanallar aracılığı ile bulunduğu alandan akması. Drenaj terimi, tekir karşılığı kullanılmış, son çeyrek yüzyıl içinde akaç ama , kurutma terimleri bunların yerini tutmuştur.
Drenaj alanı, havzası: Bir akarsu havzasında suların toplandığı alan.
Dördüncü Jeolojik Zaman: İçinde bulunduğu- muz son jeololik dönem. Buzul devri ve buzul sonrası dönem olmak üzere iki bölümden oluşur.
Duvar ve Atlas Haritaları: Eğitim ve öğretim amacına yönelik haritalardır. Ölçekleri 1 / 1.100.000'dan daha küçüktür. Dünya'nın tümünü, kıtaları veya ülkeleri gösterirler. 
Düden: Kalkerli arazide erime ile oluşan daire biçimli kapalı çukurluklara düden denir. Düdenler yer altı sularını birbirine bağlayan kanallardır. Düdenlere halk arasında su çıkan, su batan gibi adlar da verilir. 
Dünya: Güneş Sistemi'nin 9 gezegeninden biridir ve Güneş'e olan uzaklığı bakımından 3. Sırada bulunur. 
Dünyanın Yıllık Hareketi: Dünya ekseni çevresinde hareket ederken aynı zamanda saat ibresinin tersi yönde, Güneş'in çevresinde de döner. Bu hareketini elips bir yörüngede 365 gün 6 saatte tamamlar. Buna 1 Güneş yılı denir. Dünya'nın yıllık hareketi sırasında, Güneş'in çevresinde çizdiği yörünge  düzlemine ekliptik denir. Yörünge şeklinin elips olması nedeniyle Dünya yıllık hareket sırasında Günöte - Günberi konumuna gelir.
Düzlük: Deniz yüzünden herhangi bir yükseklikteki az eğimli, yassı, yayvan uzanışlı yerler. Düzlükler içinde ovalar , yazılar , dölekler , yassı tepelikler, alçak basamaklar bulunabilir. Kimi yerde geniş düzlükler ortasında bir dağın bulunduğu da olur. Bütün bunlarla birlikte, düz yerler o derece geniş yer tutmuştur ki, bu kabartılar böyle bir bölgenin “düzlük” oluşunu bozmaz. Uzunyayla böyle bir düzlüktür. Düzlükler, yerleşme ile yol geçirme, tarım yerleri olma bakımından insan için çok önemlidir. Ova, Yayla, Yazı, Dö lek, Çukur ova, Yüksek ova, Çukur el, Yüksel.el, Düzlek yapı.
E
Ebkem harita: Arapça ebkem dilsiz, lal.; Dilsiz harita.
Eğim: İki nokta arasıdaki yatay mesafenin, yukselti farkına oranı. Belirli bir yatay uzaklıkta bulunan iki nokta arasındaki yükseklik ayrılığı Bu değer, en çok, belirli bir uzaklıktaki yükseklik farkı ile ifade edilir Sözgelişi, 100 metrede 2 metrelik yükseklik farkı için % 2 yüzde iki. denir. 1.000 metrede 20 metrelik yükseklik farkı için % binde yirmi. denir. Eğimi, incelik!e ölçmek için nivelman araçlarından faydalanılır. Kısa uzaklıkiar için kabarcıklı düzeç tes viye ruhu. bu işi görür. lniş, Aklan.
Ekliptik: Dünya'nın yörüngesinden geçtiği varsayılan düzleme Ekliptik veya Yörünge Düzlemi denir. 
Ekonomi Haritaları: Dünya’nın bütününün ya da bir bölümünün ekonomik özelliklerini gösteren haritalardır. Bu haritalar yardımıyla endüstri kuruluşlarının türü, sayısı, dağılışı, çalışanların sayısı hakkında bilgi edinilir. 
Eksosfer (Jeokronyum): Atmosferin en üst tabakasıdır. 
Emles arazi: Arapçaemles çoğuluemalis. Hafif dalgalıarazi için kullanılmış bir eski terim. Düzce arazi.
Endojen kuvvetler: Iç güçler.
Engebeli arazi: Dağlık yer, Inişli - çıkışlı arazi.
Engebelilik: Kısa mesafelerde eğimin sık sık değişmesi, eğimle birlikte tepe, vadi, yamaç, plato ve dağ gibi coğrafi ünitelerin farklılıklar göstermesi.
Enine: Coğrafyada türlü kelimelerin yanına gelerek terimi bütünleyen bir kelime. Eskiden burun yerine arz kelimesi kullanılırdı. Şimdi enine kelimesi iyice yayılmıştır. Sözgelişi enine kıyı, enine kırılma, enine kesit gibi. Boyuna.
Enine ada: Uzanışı ile kıvrım uzanışları arasın da ilgi olmayan, çoğunca karışık yapılı adalar. Boyuna ada, Ada lar.
Enine akarsu: Su bölümü kabarıklıklarına dikey uzanan akarsu. Bunun tersi akarsudur.
Enine boğaz: Her iki kıyıda türlü yapıda ve çoğunca yapı ile kıyı uzanışının birbirine uymadığı deniz boğazı. Bunlar küçük boğazlardır. Bunun tersi boyuna boğazdır.
Enine doruk sırtı: Uzanışı, kıvrım uzanışına dikey olan doruklar Boyuna doruk.
Enine kırılma: Tabakaların uzanışına ya az çok dikey, ya da yamuk giden kırılma yerleri. Bunun tersi boyuna kırılmadır.
Enine kıyı: Kıyı boyundaki dağları dar bir açı ile kesen kıyı çizgisi. Böyle kıyılara uyumsuz kıyı adı da verilir. Bunun tersi boyuna kıyıdır. . Batı Anadolu kıyıları enine kıyılar arasında sayılır.
Enine profil: Vadileri enlemesine kesecek şekilde alınmış profil. Böyle profillerde çeşitli vadi biçimleri belli olur. Kertik vadi, kısık, bir yamacı dik, öteki yamacı yatık olan bakışımsız vadi, V. biçimli vadi, sekili vadi gibi. Bu profillerde yapı da gösterilerek enine kesit durumuna getirilir.
Enine vadi: Kıvrımlı bir sıradağın kıvrımları boyunca değil, buna az çok dikey olarak uzanan vadi. Bunlar çoğunca kıvrım sıradağında enine birtakım boğazlar durumundadır. Boyuna vadi.
Enlem: Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın başlangıç paraleli olan Ekvator'a uzaklığının açısal değeridir. Q açısı, D noktasının Ekvator'a olan uzaklığının açı cinsinden değeridir ve D noktasının enlem derecesini verir. Örnek: Q açısının değeri 45 ise, D noktasının enlem derecesi 45° dir. 
Epirojenez: Karaların toptan alçalması ya da yükselmesi olayına epirojenez denir. 
Epijenez yarma vadi: Bugünkünü değil, eski bir eğimi güden boğaz biçimli vadi. Bu türlü yarma vadilerin çok çeşitleri vardır. Bunlardan en çok görülenleri şudur Önceleri üstü yumuşak tabakalarla örtülmüş yerlerde, sonraları akarsular yataklarını derin kazmış, dipteki sert taşlar içinde de gömülerek burada derin boğazlar açılmıştır. Bunun örneklerinden biri Ankara Kalesi ile Timurlenk Tepesi arasındaki Bent Deresi yarma vadisidir. Boğaz, Yarma vadi, Antese dan yarma vadi.
Epirojenik hareketler: Bununla kara oluşu hareketleri anlatılmak istenmiştir. Böyle hareketler geniş ölçülü, son derece ağır giden, pek belirgin tabaka oynamalarına yer vermeyen kımıldanışlar olduğundan buna dilimizde yer kabuğu yaylanmaları da denilmektedir. Yerkabuğu yaylanmaları.
Episantr: Deprem dalgalarının yeryüzündeki orta yeri. Deprem ortası.
Erime Dolini: Kalker yüzeyler üzerinde, yağış sularının eritmesiyle oluşan karstik şekildir. Erime dolinlerinin tabanında yüzey sularının derine doğru sızdığı çatlak ve delikler bulunur.
Erozyon: Toprak örtüsünün, akarsuların, rüzgârların ve buzulların etkisiyle süpürülmesine erozyon denir. 
Erime Dolini: Kalker yüzeyler üzerinde, yağış sularının eritmesiyle oluşan karstik şekildir.  Erime dolinlerinin tabanında yüzey sularının derine doğru  sozdığı çatlak ve delikler bulunur. Dolin tabanlarında erimeden geriye kalan killi materyalin birikmesiyle oluşan terra rossa toprakları bulunur. 
Esmer toprak: Orta kuşak iklimlerinin bazı bölgelerinde görülen bir çeşit toprak. Bu toprak, killi yerlerde daha çok bulunur. Toprak.
Eş Aralık: Bakınız: İzohips Aralığı. 
Eş derinlik eğrisi: Bakınız: İzohips  Eğrisi.
Eşyükselme eğrileri: Eski, yada şimdiki deniz yüzüne göre, yerkabuğunun bir yerinin türlü bölümlerinin yükselme değerini veren eğriler. Bu eğrilerden belirli bir değerde olanının her yerinde yükselme. birdir. Bunun için eşyükselme eğrisi denilmiştir. lskandinavya yarımadası için çizilmiş böyle haritalar vardır. lsanabaz eğrileri. 
Eş yükselti  Eğrisi: Bakınız: İzohips  Eğrisi. 
Eşik: Birbirine komşu iki alçak alanı birbirinden ayıran yüksek yerler.
1 — Deniz diplerinde Okyanus çanakları arasında boylu boyunca uzanan kabartılar.
2 — Karalarda çukurca yerler arasında uzanan genişçe kabartılar.
Etezien: Balkan Yarımadası’ndan Kuzey Ege kıyılarına doğru esen soğuk rüzgârlardır. 

F
Falez (Yalıyar): Dalgalar aşındırma yaparken önce çarptıkları kıyı boyunca bir çentik açar. Buna dalga oyuğu denir. Dalga oyukları derinleştikçe üzerindeki kütleler kopar ve düşer. Böylece kıyı boyunca diklikler oluşur. Bu dikliklere falez ya da yalıyar adı verilir. Türkiye’de, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında güzel falez örnekleri görülmektedir. 
Fay: Yerkabuğu hareketleri sırasında şiddetli yan basınç ve gerilme kuvvetleriyle blokların birbirine göre yer değiştirmesine fay denir. 
Fay açısı: Dikey düzlem ile fay düzlemin yaptığı açıya fay açısı denir. 
Fay atımı: Yükselen ve alçalan blok arasında beliren yükseklik farkına fay atımı denir.
Fay aynası: Fay oluşumu sırasında yükselen ve alçalan blok arasındaki yüzey kayma ve sürtünme nedeniyle çizilir., cilalanır. Parlak görünen bu yüzeye fay aynası denir.
Fay hattı: Yer kabuğunun çeşitli bölümlerinin kırılması veya yarılması ile oluşan kırık yerleri.
Feymün ovası: Taşkın ovası.
Filat: Kil taşının (şist) yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması yani metamorfize olması sonucu oluşur. 
Fiyord: Dar ve uzun, budaklı, oluk biçimli, içerisini deniz suları örtmüş, koylar, körfezler. Böyle yerlerde derin çanaklarla bunları birbirinden ayıran eşikler vardır. Fiyordlar dördüncü çağın buzulları altında kalmış yerlerde oluşmuştur.
Fiyord Kıyı: Buzulların oluşturduğu U şeklindeki vadilerin sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir.
Fiziki Coğrafya: Doğal coğrafya.
Fiziki Haritalar: Yeryüzünün kabartı ve çukurluklarını gösteren orta ya da büyük ölçekli haritalardır. Fiziki haritalar hazırlanırken eş yükselti ve eş derinlik eğrileri geniş aralıklarla geçirilir. Bu aralıklar çeşitli renklerle boyanır. Yükseltiler genellikle yeşil, sarı ve kahverenginin çeşitli tonları ile, derinlikler ise açıktan koyuya mavi rengin tonları ile gösterilir. 
Fiziksel Çözülme: Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir. Fiziksel çözülme, taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi bir değişikliğe neden olmaz.
Fiziksel değişim: Maddenin bileşiminde değişikliğe neden olmayan değişim.
Fizyografi: Huxley tarafından ileri sürülmüş bir bilim adı olup, doğal coğrafyayı karşılar.
Flora: Yeryüzünün belirli bölgelerin de, ya da denizlerinde, bir kara parçasında, ya da bir ülkede yetişen bütün bitkiler. Flora kelimesi Latince flos, floris = çiçek kelimesinden alınmış, bitki topluluğu anlamıyla bütün dillere girmiştir. (Bitki topluluğu).
Flora bölgeleri: Bitki topluluğu bölgeleri. (Bitki, Bitki coğrafyası).
Fluvioglüsyal şekiller: Akarsubuzul şekilleri.
Fosil: Jeolojik devirler boyunca yaşamış canlıların taşlamış kalıntılarına fosil denir. 

G
Galeri: Bir birine bağlı yeraltı boşlukları.
Galeri Ormanları: Savanlardaki, küçük akarsu boylarında görülen, çoğunlukla 50–100 m genişliğinde, bir akarsu ağı biçiminde uzanan ve sürekli yeşil kalabilen nemli ormanlardır. Galeri ormanları olarak adlandırılmalarının nedeni, ağaçların, akarsuyun üstünü bir galeri şeklinde kapatmasıdır. 
GAP: Güneydoğu Anadolu Projesi. Güney Doğu Anadolu Bölgesi ekonomik, sosyal ve kültürel yönden kalkındırmayı amaçlayan projelerin hepsine verilen isim. Fırat ve Dicle üzerinde elektrik enerjisi üretme ve sulama maksatlı baraj yapımı, buna bağlı olarak çevresinde su kanalları, tarımsal tesisler, ulaştırma, eğitim, sağlık tesisleri yapımı gibi birçok projeyi içerir.
Garig: Akdeniz bölgesinde makilerin tahrip edilmesi ile ortaya çıkmış kısa boylu çalı topluluğu.
Gayzer: Volkanik yörelerde yeraltındaki sıcak suyun belirli aralıklarla fışkırması ile oluşan kaynaklardır. 
Geçit: iki alçak alanı birbirinden ayıran sıradağlar üzerinde ulaşımın en kolay yapıldığı vadi ya da boyunlar.
Gel – Git: Ay’ın ve Güneş’in çekim gücünün etkisiyle Dünya’daki su kütlelerinin alçalması ve yükselmesi olayıdır. Ancak Ay, Dünya’ya en yakın gök cismi olduğundan gel git olayında daha etkilidir. Bir yerdeki gel-git, gün içinde 2 kabarma 2 çekilme biçiminde 6 saatte bir gerçekleşir.   Bu seviye değişmelerinde her gün bir önceki güne göre 50 dakikalık bir gecikme olur. Çünkü ay, Dünya’nın çevresindeki dönüşünü 24 saat 50 dakikada   tamamlamaktadır. 
Gel-Git Genliği: Suların kabarma ve alçalması arasındaki seviye farkına gel-git genliği denir. Gel git genliği, okyanus ortalarında 60-80 cm, iç denizlerde 30 cm, kenar denizlerde 80-120 cm arasındadır.
Genel Haritalar: Toplumun geniş kesimi tarafından kullanılabilen haritalardır.
Geniş yapraklı orman: Kışın yaprağını döken orman kayın, meşe. gürgen, kestane gibi.
Gideğen: Bir gölün fazla sularını boşalttığı akarsu ya da düden. Göl ayağı.
Gnays: Granitin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması yani metamorfize olması sonucu   oluşur. 
Göçler: Nüfusun  geçici veya sürekli olarak yer değiştirmesidir. Göçler, hızlı nüfus artışının doğal bir sonucudur. Bir bölgedeki nüfusun, artmasında veya azalmasında göçlerin büyük etkisi vardır. 
Göl: Karalar üzerindeki çukur alanlarda birikmiş ve belirli bir akıntısı olmayan durgun su kütlelerine göl denir. Göller tek tek bulundukları gibi yan yana birden fazla da bulunabilirler. Göllerin yan yana bulundukları bölgelere göller yöresi denir.
Göl ayağı: Gölden beslenen akarsu. Gölden beslenen akarsu. Göl sularını başka alanlara boşaltan akarsu. 
Gölet: Baraj ya da bentler gerisinde biriken yapay göl. Baraj gölü.
Grafik Ölçek: Bakınız: Çizgi ölçek. 
Granit: İç püskürük bir taştır. Kuvars, mika ve feldspat mineralleri içerir. Taneli olması nedeniyle mineralleri kolayca görülür. Çatlağı çok olan granit kolayca dağılır, oluşan kuma arena denir. 
Günberi (Perihel): Dünya'nın, Güneş'e en çok yaklaşıp,  yörüngede en hızlı döndüğü gündür. Dünya Günberi konumuna 3 Ocak'ta gelir. 
Günöte (Aphel): Dünya'nın, Güneş'ten en çok uzaklaştığı, yörüngede en yavaş döndüğü gündür. Dünya Günöte konumuna 4 Temmuz'da gelir.   

H
Haliç: Gelgit olayının belirgin olduğu yerlerde bu olaydan doğan akıntıların etki yaptığı kıyılarda ırmak ağızlarının huni biçiminde genişlemiş durumu, Batı Avrupa ırmaklarının çoğunun ağızlar böyle geniştir. Bu türlü haliçere bat, dillerinde estuar (b. hk. adı verilir. Böyle haliçleri bizim İstanbul Halici ile karıştırmamalıdır. Burada söz konusu olan haliçler gelgit olayı yüzünden genişlemiş ırmak ağızlarıdır. İstanbul Halicinde ise böyle bir durum yoktur. Sadece onun kendi adı Haliç ‘tir. Böyle huni biçiminde genişlemiş gemilerin içerlere kolayca girebileceği derin girintiler halinde belirmiş ırmak ağızlarının sıralandığı deniz kıyılarına haliç kıyıları veya haliçli kıyılar denir. Avrupa’nın Kuzey Denizi, Manş denizi kıyıları bunlardandır Kıyılar.
Haliçli Kıyı: Yükseltisi az ve akarsularla hafifçe yarılmış bir platonun veya tepelik bir alanda bulunan vadilerin aşağı kesimlerinin sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir. Haliçli kıyıların özel bir türü limanlı kıyılardır.
Hamsin: Libya ve Mısırın kıyıya yakın bölgelerinde esen çok sıcak, kuru, tozlu, dumanlı ve Sirokko, Samyeli (b. bk. özelliğinde bir yel. Canlılar üzerine hamsin yelinin kötü etkisi vardır İnsanın derisi kurur, nefes alması güçleşir, bitkin bir hale gelir. Hamsin, kimi vakit kumları da çokça sürükler, bunları kayalara sürterek onları da aşındırır, Mart, Nisan, Mayıs aylarında durup durup eser. Bu rüzgar Büyük Sahra çölünün doğu bölümü ile doğu Akdeniz teknesi arasındaki basınç ayrılığından doğar Yel, Rüzgar, Yerel rüzgar . Hamsin. Eskiden “erbain” adı verilen Karakış’tan (b. bk. sonra gelen elli günlük kış’a verilmiş ad.)
Harita: Dünya’nın bütününün ya da bir bölümünün kuşbakışı görünümünün belli bir oranda küçültülerek düzleme aktarılmış şekline harita denir. Bir çizimin harita özelliği taşıyabilmesi için;- Kuşbakışı görünüme göre çizilmesi,- Arazi üzerindeki uzunlukların belli bir oranda küçültülmesi gerekir. 
Harita Anahtarı (Lejant): Haritada kullanılan özel işaretlerin ne anlama geldiğini gösteren bölümdür. Her haritanın kullanım amacına göre farklı işaretler kullanılır. 
Harita Ölçeği: Harita üzerinde belli iki nokta arasındaki uzunluğun, yeryüzündeki aynı noktalar arasındaki uzunluğa oranıdır. Diğer bir deyişle, gerçek uzunlukları harita üzerine aktarırken kullanılan küçültme oranıdır. Örneğin: Boğaz Köprüsü'nün gerçekte 1074 m olan iki ayağı arası uzaklık, ölçeği bilinmeyen bir haritada yaklaşık 0.5 cm gösterilmiştir. Haritanın ölçeğini bulmak için harita üzerindeki uzunluğu gerçek uzunluğa oranlarız. Buna göre haritanın ölçeği yaklaşık 1/200.000'dir. 
Havza: Bir akarsuyun bütün kolları ile birlikte beslendiği alan. Akarsu havzası (Orneğin; Fırat Havzası). Çevresine göre alçakta kalan saha (Orneğin; Ergene Havzası).
Heyelan: Toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerlerden aşağılara doğru kayması ya da düşmesine toprak kayması ve göçmesi denir. Ülkemizde bu olayların tümüne birden heyelan adı verilir. Yerçekimi, yamaç zemin yapısı, eğim ve yağış koşulları heyelana neden olan etmenlerdir. 
Heyelan Set Gölleri: Akarsu vadisinin önünün, toprak kayması sonucunda toprak kütlesi tarafından kapatılmasıyla oluşan göllerdir.
Hidroelektirik enerji: Barajlardan su gücüne dayalı elde edilen enerji.
Hidroelektrik santral: Akarsuyun potansiyel enerjisini kullanarak elektrik üreten santral.
Hidrografya Haritaları: Bir bölgenin su potansiyeli (akarsular, göller, yeraltı suları, kaynaklar) hakkında bilgi veren haritalardır. Bu haritalar yardımıyla akarsuların drenaj tipi, akım miktarı, kanallar, göl sularının özellikleri, yeraltı sularının türü, kaynakların türü sayısı ve verimlilik derecesi hakkında bilgi edinilir. 
Hipsografik  Eğri: Yeryüzünün yükseklik ve derinlik basamaklarını gösteren eğridir.
Hörgüç Kaya: Buzul tarafından dirençli kayaların daha az aşındırması ile oluşan hörgüce benzer tepeciktir.
Horst: Yerkabuğunun kırılarak yer değiştirmesi ile yüksekte kalmış kısmı.
Horst ve graben sistemi: Kırılma sonucunda çöken alana göre yüksek kala alan (Bozdağ horstu) ve çöken alanın (Gediz grabeni) bir arada bulunduğu yüzey şekli.
Höyük: Antik şehirlerin zamanla tepe görünümü almış eski yerleşme yerleri.




I-İ
Işıma: Yeryüzü kazandığı enerjinin bir bölümünü atmosfere geri verir. Buna yer ışıması denir.  Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşamadığı saatlerde (gece) ve güneş ışınlarının yere değme açılarının küçüldüğü aylarda yer ışıması artar. Ayrıca, zeminin yapısı da yer ışıması üzerinde etkilidir. Örneğin yeryüzünün bitki ile kaplı alanlarında yer ışıması az ve yavaşken çılak arazilerde ısı kaybı daha hızlı ve fazla olur. 
İç enerji: Bir maddedeki atom ya da moleküllerin sahip oldukları potansiyel ve kinetik enerjilerinin toplamı.
İç Deniz: Okyanuslara boğazlar aracılığıyla  bağlanan kara içlerine sokulmuş denizlere denir. Örnek: Akdeniz, Kızıldeniz, batlık Denizi, Karadeniz, Marmara Denizi, Azak Denizi 
İç kuvvetler: Yer yuvarlağının içindeki enerjiden kaynaklanarak yeryüzü şekillerini oluşturan yer kabuğu hareketleri, deprem, volkanizma gibi etkenler.
İdari harita: Mülki idari bölümleri gösteren harita.
İğne yapraklı orman: Yaprakları iğne şeklinde olan çam, köknar, ladin, sarıçam gibi ağaçlardan oluşan orman.
İklim: Geniş bir bölge içinde ve uzun yıllar boyunca değişmeyen ortalama hava koşullarına iklim denir. 
İlkel Zaman: Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. Zamanın önemli olayları: Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı. En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu. İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır. 
İkinci Zaman (Mezozoik): Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinazor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır. Zamanın önemli olayları: Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi. Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu. İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinazordur. 
İndirgenmiş Sıcaklık: Yeryüzünde  sıcaklığın enleme bağlı dağılışını gösteren haritalar çizilirken yükseltinin sıcaklık üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak için indirgenmiş sıcaklık değerleri kullanılır. Bir yerin yükseltisinin sıfır (0 m) kabul edilerek hesaplanan sıcaklığına indirgenmiş sıcaklık denir. Bir yerin indirgenmiş sıcaklığını hesaplamak için yükseltiden kaynaklanan sıcaklık farkı hesaplanır. Bu fark o yerin gerçek sıcaklığına eklenir. 
İyonosfer: Mor ötesi (ultraviyole) ışınlarının, molekülleri parçalayarak iyonlar haline getirdiği atmosfer katmanıdır. 
İzobar: Aynı basınç değerine sahip noktaları birleştiren eğri. Eş basınç eğrisi.
İzobath eğrisi: Bakınız: İzohips  Eğrisi. 
İzohips Aralığı (Eş Aralık): İzohipsler haritaların ölçeğine uygun olarak belirlenen yükselti aralıkları ile çizilir. Bu aralığa izohips aralığı ya da eş aralık denir. 
İzohips (Eş yükselti) Eğrisi: Deniz seviyesinden aynı yükseklikteki noktaları birleştiren eğriye eş yükselti (izohips) eğrisi, aynı derinlikteki noktaları birleştiren eğriye eş derinlik (izobath) eğrisi denir. 
İzoterm Haritaları: Bir bölgede, eş sıcaklıktaki noktaları birleştiren eğriye izoterm denir. İzotermler yardımıyla çizilen izoterm haritalarından, bir bölgedeki sıcaklık dağılışı hakkında bilgi edinilir. Sıcaklık dağılışını daha iyi gösterebilmek için, bu haritalar sıcaklık basamaklarına uygun olarak renklendirilir. Sıcak yerler için kırmızının tonları soğuk yerler için mavinin tonları kullanılır.
İzoyet: Aynı miktar yağış alan yerleri birleştiren eğri. Eş yağış eğrisi.

J
Jeoloji: Yer bilimi, Yer kabuğunun yapısını evrelerini ve bileşimini inceler.
Jeomorfoloji: Yerşekilleri bilimi.
Jeomorfoloji Haritaları: Bir bölgedeki şekillenme süreci yani iç ve dış güçlerin etkisiyle oluşan yer şekilleri hakkında bilgi veren haritalardır. Bu haritalarda faylar, yamaçlar, vadi türleri, birikinti konileri, sekiler, ovalar ve daha bir çok yer şekli taranarak gösterilir. Yer şekillerinin kolay ayırt edilmesi amacıyla bu haritalar renklendirilir.
Jeomorfolojik: Yer şekilleri bilimi ile ilgili.
Jeopolitik: Coğrafi konumun uluslararası etkilerini inceleyen ve bundan sonuçlar çıkartan bilim dalı.
Jeosenklinal: Derin deniz ya da göl çanakları. Akarsular, rüzgarlar ve buzullar, aşındırıp, taşıdıkları maddeleri deniz ya da okyanus tabanlarında biriktirirler. Tortullanmanın görüldüğü bu geniş alanlara jeosenklinal denir.
Jeosenklinal: Akarsular, rüzgârlar ve buzullar, aşındırıp, taşıdıkları maddeleri deniz ya da  okyanus tabanlarında biriktirirler. Tortullanmanın görüldüğü bu geniş alanlara jeosenklinal denir. 
Jeomorfoloji Haritaları: Bir bölgedeki şekillenme süreci yani iç ve dış güçlerin etkisiyle oluşan yer şekilleri hakkında bilgi veren haritalardır. Bu haritalarda faylar, yamaçlar, vadi türleri, birikinti konileri, sekiler, ovalar ve daha bir çok yer şekli taranarak gösterilir. Yer şekillerinin kolay ayırt edilmesi amacıyla bu haritalar renklendirilir. 
Jeoterm Basamağı: Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm basamağı denir. 
Jeotermal enerji: Yerkabuğunun derinliklerinden gelen sıcak suların değerlendirilmesi ile elde edilen elektrik enerjisi.
Jips (Alçıtaşı): Beyaz renkli, tırnakla çizilebilen kimyasal tortul bir taştır. Alçıtaşı olarak da isimlendirilir. 

K
Kabartma Yöntemi: Kabartma yöntemi ile yapılan haritalarda, yükseltiler belli oranda küçültülür. Yer şekilleri kabartılarak gösterilir.
Kahverengi Orman Toprakları: Geniş yapraklı ormanların yaygın olduğu sahalarda oluşan kalsiyum oranı yüksek toprak. Yayvan yapraklı orman örtüsü altında oluşan, ılık ve nemli bölge topraklarıdır. Kalın bir humus tabakası bulunur.
Kaldera: Volkan konisinin çökmesi veya patlaması ile meydana gelen geniş çukurluk.
Kalıcı Kar Sınırı: Kutuplar çevresinde ve dağların yüksek kısımlarında hava sıcaklığı düşük olduğundan yağışlar kar biçimindedir. Yoğun karların tümü yıl içinde eriyemez. Erimeden kalan bu karlara kalıcı kar ya da toktağan kar denir. Kalıcı karların başladığı yüksekliğe kalıcı kal sınırı denir.
Kalkan Biçimindeki Volkan: Akıcı lavların bir bacadan çıkarak birikmesi sonucunda oluşan, geniş alanlı ve kubbemsi bir görünüşe sahip volkanlardır.Örneğin Güneydoğu Anadolu’daki Karacadağ Volkanı.
Kanyon: Derin, dik yamaçlı ve taraçalı vadi.
Kanyon Vadi: Kalker gibi dirençli ve çatlaklı taşlar içinde, akarsuyun derinlemesine aşındırmasıyla oluşur. Vadinin yamaç eğimleri çok dik olup, 90 dereceyi bulur. Kanyon vadiler Türkiye’de Toroslar’da yaygın olarak görülür. Antalya’daki Köprülü Kanyon, ülkemizdeki güzel bir örnektir.
Kapalı Havza: Sularını denizlere ya da okyanuslara ulaştıramayan alanlar. Sularını denize ulaştıramayan havzalara kapalı havza denir. Kapalı havzaların oluşmasındaki temel etken yer şekilleridir. Sıcaklık ve nem koşulları da kapalı havzaların oluşmasında etkilidir.
Kalker (Kireçtaşı): Deniz ve okyanus havzalarında, erimiş halde bulunan kirecin çökelmesi ve taşlaşması sonucu oluşan taştır. 
Kant-Laplace teorisi: Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır. En geçerli teori sayılan Kant-Laplace teorisine Nebula teorisi de denir. Bu teoriye göre, Nebula adı verilen kızgın gaz kütlesi ekseni çevresinde sarmal bir hareketle dönerken, zamanla soğuyarak küçülmüştür. Bu dönüş etkisiyle oluşan çekim merkezinde Güneş oluşmuştur. Gazlardan hafif olanları Güneş tarafından çekilmiş, çekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır olanlar da Güneş’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri oluşturmuşlardır. 
Kapalı Havza: Sularını denize ulaştıramayan  havzalara kapalı havza denir. 
Kapalı sistem: Çevresiyle enerji alış-verişi ve ya kuvvet etkileşimi bulunmayan sistem.
Karaların Ortalama Yüksekliği: Karaların ortalama yüksekliği 1000 m dir. Dünya’nın en yüksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yükseklikteki Everest Tepesi’dir. 
Karasal iklim: Deniz etkisinden uzak, kara içlerinde görülen iklim. Kara iklimi.
Karasallık: Karaların ısınma özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkan iklim özellikleri. Karasallığı belirleyen en önemli ölçüt günlük ve yıllık sıcaklık farklarının fazla olmasıdır.
Karaların Ortalama Yüksekliği: Karaların ortalama yüksekliği 1000 m dir. Dünya’nın en yüksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yükseklikteki Everest Tepesi’dir.
Karayel: Türkiye’ye kuzeybatıdan esen soğuk rüzgarlardır. Kışın kar yağışlarına, yazın sağanak yağışlara neden olur. 
Karma Rejim: Farklı iklim bölgelerinden geçen akarsuların rejim tipidir.
Karstik Göller: Eriyebilen kayaçların bulunduğu yerlerde oluşan göllerdir. 
Karstik şekil: Özellikle suların etkisiyle kolay çözülebilen kayatuzu, jips, dolamit, kalker gibi minerallerin fazla bulunduğu kayalar üzerinde ve çevresinde oluşan şekil.
Kayaç: Yer kabuğunun ana malzemesini oluşturan taş ve kayalar.
Kaynak: Yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yere kaynak denir. Türkiye’de kaynaklara pınar, eşme, bulak ve göze gibi adlar da verilir. 
Kenar Deniz: Okyanus kıyılarında, okyanuslardan adalarla ayrılan denizlere denir. Örnek: Japon Denizi, Çin Denizi (Sarı Deniz), Umman Denizi, Kuzey Buz Denizi, Antiler, Tasman Denizi, Mercan Denizi, Bering Denizi, Karayip Denizi 
Kesir Ölçek: Haritalardaki küçültme oranını basit kesirle ifade eden ölçek türüdür.1 / 25.000, 1 / 500.000, 1 / 1.000.000 birer kesir ölçektir. Kesir ölçekte, pay ile paydanın birimleri aynıdır. Uzunluk birimi olarak santimetre (cm) kullanılır. Örneğin: 1 / 1.000.000 ölçeğinde, arazi üzerindeki 1.000.000 cm (10 km)'lik uzunluk harita üzerinde 1 cm gösterilmiştir. 
Kırağı: Soğuyan zeminler üzerindeki yoğunlaşmanın buz kristalleri şeklinde olmasıdır. Kırağının oluşabilmesi için de havanın açık ve durgun olması gerekir. 
Kırç: Aşırı soğumuş su taneciklerinden oluşan bir sis uzun süre yerde kaldığında, su taneciklerinin soğuk cisimlere çarparak buz haline geçmesidir. 
Kırgıbayır: Yarı kurak iklim bölgelerinde sel yarıntılarıyla dolu yamaçlara kırgıbayır (badlans) denir. 
Kırmızı Topraklar: Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde kızılçam ve maki örtüsü altında gelişen topraklardır. Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri kırmızımsıdır. Kalkerler üzerinde oluşanlara terra rossa adı verilir.
Kıta: Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta denir. 
Kıta Platformu: Derin deniz platformundan sonra yüksek dağlar ile kıyı ovaları arasındaki en geniş bölümdür. 
Kıta Sahanlığı: Deniz seviyesinin altında, kıyı çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır. 
Kıta Yamacı: Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan bölümdür. 
Kıt'asal kabuk: Dünya’nın üst kesimini kaplayan katı kabuk tabakası. Kara kütlelerinin üst katını oluşturan silikat bileşimindeki kayaların bulunduğu kabuk. Okyanusal kabuğa göre bu kabuk tabakasının yoğunluğu düşük, kalınlığı fazladır.
Kıvrım: Yer kabuğu tabakalarının yan basınçlar sonucu aldıkları bir yapı şekli.
Kıyı Aşınım Düzlüğü: Dalgaların kıyıyı kara içine doğru aşındırması ve kıyıyı geriletmesi ile oluşan falezler önünde az eğimli bir yüzey gelişir. Kıyı aşınım düzlüğü ya da abrazyon platformu adı verilen bu düzlüklerin üzeri genellikle kum ve çakıllarla kaplıdır.
Kıyı Kordonu:Kıyı Oku Dalga ve akıntıların kıyıdan taşıdıkları maddeleri küçük koylarda biriktirmesi ile oluşan, bir ucu karaya bağlı ve deniz doğru ok şeklinde uzanan yığıntılardır. Kıyı kordonu bir koyun önünü kapatacak şekilde gelişirse kıyı kordonu gerisinde lagün oluşur.
Kıyı Set Gölleri: Deniz akıntılarının oluşturduğu kıyı kordonlarının koyların önünü kapatmasıyla oluşan sığ göllerdir. Bu göllere lagün adı da verilir.
Klimatik toprak: Sadece iklimin etkisine bağlı olarak oluşan toprak.
Kiltaşı (Şist): Çapı 2 mikrondan daha küçük olan ve kil adı verilen tanelerin yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır. 
Kimyasal Çözülme: Kimyasal reaksiyonlar suya ihtiyaç duyduğunda ve sıcaklık reaksiyonu hızlandırdığından, sıcak ve nemli bölgelerde yaygın olan çözülme şeklidir. Kaya tuzu, kalker gibi taşlar suda kolayca erirler. Taşlar, kimyasal yolla parçalanıp ufalanırken kimyasal bileşimleri de değişir.
Kolüvyal toprak: Aşınma sonucu dağların eteklerinde biriken toprak.
Kom: Ekonomik faaliyetin büyük ölçüde hayvancılığa dayalı olduğu aileler veya kişiler tarafından oluşturulan geçici yerleşmelerdir. 
Konveksiyonel Yağış: Isınan havanın yükselerek soğuması ile oluşan yağışlardır. 
Konum: Herhangi bir yerin dünya üzerinde bulunduğu yer. Bir cismin, seçilen bir başlangıç noktasına olan yönlü uzaklığı.
Korazyon: Katı maddelerin çarpma veya sürtünmesi ile kayaların aşınması. Yer çekiminin etkisi ile hareket eden kayalar veya akarsu, dalga, buzul ve rüzgarla taşınan katı parçalar, kayalara çarparak, sürterek aşındırma yapar.
Kömür: Bitkiler öldükten sonra bakteriler etkisiyle değişime uğrar. Eğer su altında kalarak değişime uğrarsa, C (karbon) miktarı artarak kömürleşme başlar. C miktarı % 60 ise turba, C miktarı % 70 ise linyit, C miktarı % 80 – 90 ise taş kömürü, C miktarı  % 94 ise antrasit adını alır. 
Kör (Çıkmaz) Vadi: Karstik yörelerdeki akarsular bir düdende kaybolarak akışını yeraltında sürdürür. Bu akarsuların yeryüzünde süreklilik göstermeyen vadilerine kör (çıkmaz) vadi denir. 
Körfez: Denizin karaya doğru sokulmuş bölümü.
Krater: Yanardağ zirvesinde bulunan çanak şeklindeki çukurluk.
Krater gölü: Yanardağ zirvesinde oluşan çukurlukta, suların birikmesi ile oluşmuş göl.
Krivetz: Romanya’nın iç kesimlerinden Karadeniz kıyılarına doğru esen soğuk rüzgârlardır. 
Kroki: Bir yerin kuşbakışı görünümünün ölçeksiz olarak düzleme aktarılmasıdır. 
Kuaterner Zaman: Bakınız: Dördüncü Zaman. 
Kum Adası: Irmak Adası, Akarsuların yatak eğimlerinin azaldığı geniş vadi tabanlarından taşıdıkları maddeleri biriktirmesi ile oluşan şekillerdir. Kum adaları akarsuyun taşıdığı su miktarı ve akış hızına bağlı olarak yer değiştirirler. Kum adaları üzerinde yoğun bir bitki örtüsünün bulunması kum adalarının yer değiştirmediğini gösterir.
Kumul: Rüzgarların etkisiyle tepe ve sırt şeklini almış küçük kum tepeleri.
Kumsal: Kıyılarda dalga ve akıntıların taşıdıkları maddeleri biriktirmesi ile oluşan alanlara kumsal denir. Girintili-çıkıntılı bir kıyıda dalgalar, denize çıkıntı yapan dik burunlarda aşındırma, buradan kopardıkları maddeleri koy içlerine taşıyarak kumsalların oluşmasını sağlar. Bu nedenle kumsallar genellikle koy içlerinde yer alır ve bir şerit halinde uzanır. 
Kumtaşı (Gre): Kum tanelerinin doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır. 
Kumullar: Rüzgârların taşıdığı kumların çökelmesiyle kumullar oluşur. Gevşek yapıya sahip olan kumullar sürekli yer değiştirmektedirler. Orta Asya çöllerinde oluşan hilal biçimli kumullara ise barkan adı verilir. 
Kurak Bölge Toprakları: Yağışların az buna bağlı olarak bitki örtüsünün cılız olması nedeniyle bu topraklarda humus çok azdır. Ayrıca yağışların azlığı nedeniyle toprak katmanları tam oluşmamıştır. Kireç ve tuzlar bakımından zengin topraklardır. Kurak bölge toprakları oluşturdukları iklim bölgesinin kuraklık derecesine göre farklılaşırlar.
Kuraklık Sınırı: Bir bölgenin sıcaklık ve nem koşulları tarım ürünlerini, sulamaya duyulan gereksinimi etkilemektedir. Yaz kuraklığının belirgin olduğu bir yerde sulamaya duyulan gereksinim fazladır. Buna kuraklık sınırı denir

L
Ladin: Kuzey Yarımküre soğuk bölgelerinde yetişen ve her zaman yeşil kalan bir ağaç.
Lagün: Deniz Kulağı Kıyı kordonunun bir koyun önünü kapatması ile oluşan göllere lagün, deniz kulağı ya da kıyı set gölü denir.
Laterit: Sıcak ve nemli ekvatoral bölge toprağı.
Lateritler: Sıcak ve nemli bölge topraklarıdır. Yağış ve sıcaklığın fazla olması nedeniyle çözülme ileri derecededir. Buna bağlı olarak toprak kalınlığı fazladır. Demiroksit ve alüminyum bakımından zengin olduğundan renkleri kızıla yakındır. Topraktaki organik maddeler, mikroorganizmalar tarafından parçalandığı için toprak yüzeyinde humus yoktur.
Lav: Volkanizma sırasında yanardağ zirvesinden çıkan çok sıcak ve akıcı eri madde. Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav denir. Lavın içerisindeki SİO2 (Silisyum dioksit) oranı lavın tipini ve volkanizmanın karakterini belirler.
Lav seti gölü: Volkanizma sırasında çıkan lavların akışa geçerek vadi önünü kapatması ile oluşan göl.
Levha tektoniği: Levha modellerine göre yer hareketlerinin açıklanması. Dünya yüzeyindeki katı kabuk tabakası bir levha olarak kabul edilmektedir. Bu levhalar, magmadaki akıntılarla bazı alanlarda yarılarak açılmakta ve okyanuslar oluşmaktadır.
Lapya: Kalkerli yamaçlarda yağmur ve kar sularının yüzeyi eriterek açtıkları küçük oluklardır. Oluşan çukurluklar keskin sırtlarda yan yana sıralandığından yüzey pürüzlüdür. Büyüklükleri birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir. 
Lav: Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav denir. 
Lejant: Bakınız: Harita Anahtarı. 
Liken: Kutba yakın sahalarda, orman sınırının ötesinde gelişen tundra formasyonuna ait bitki türü.
Liman: Gemilerin karaya yanaşarak yük ya da yolcu alıp verdikleri dalgalara karşı korunaklı kıyı.
Limanlı Kıyı: Haliçlerin ağızlarının, zamanla kıyı okları ile kapatılarak, açık deniz etkilerine karşı korunaklı koylar haline getirilmesi sonucu oluşan kıyılardır.
Litosfer: Yer yuvarlağının kayalardan oluşan katı dış küresi. Taş küre.
Lös: Rüzgar tarafından taşınarak çökeltilmiş toz ve mil boyutundaki toprak.
Lüle taşı: Beyaz renkte, hafif, kolay işlenebilen doğal magnezyum silikat. Çeşitli süs eşyaları yapımında kullanılır.

M
Maar: Volkanik bölgelerde magmadan gelen gazların patlamasıyla yüzeydeki kütlenin parçalanması sonucu oluşan çukurluk.
Maden cevheri: İçinde belli oranda maden içeren kaya ya da toprak.
Maden rezervi: Madenlerin çeşitli metallerle karışık haldeki henüz işlenmemiş hali.
Maden yatağı: Maden filizlerinin bulunduğu yer.
 Mağara: Kalkerli arazilerde çatlaklar boyunca yeraltına sızan suların oluşturduğu büyük boşluklara mağara denir. Damlataş, Narlıkuyu, Düden, İnsuyu, Kızılin mağaraları en ünlüleridir. 
Maki: Akdeniz iklimine uymuş, dik ve serin geçen kışlara sıcak ve kurak yazlara dayanıklı bitkilerin toplandığı bir bitki örtüsü. Kışın sert olmayışı bu bölgede kış boyunca yapraklarını dökmeden yeşil kalan bitkilerin üremesini sağlamıştır. Fakat bu bitkilerin, yaz boyunca uzun süren kurak dönemin çetin şartlarına da dayanıklı olarak yetişmesi gerekmiştir. Bundan ötürü Akdeniz ikliminde yetişen bitkilerin yaprakları kalın, deri gibi sert, keçe gibi tüylüdür. Bu bitkilerin çoğunun yaprakları, su harcanmasını azaltmak için diken kılığına girmiş, ya da pek küçülmüştür. Akdeniz bitki örtüsünün başlıca örneği defne, mersin, fıstık kocayemiş, süpürge çalısı, taş meşesi, bodur ardıçtan meydana gelmiş bulunan makilerdir. Her zaman yeşil kalan, kısa boylu çalı ve ot topluluklarından oluşan Akdeniz ikliminin karakteristik bitki toplulukları.
Makineli tarım: Tarımsal faaliyetlerin motorlu araçlar ve teknik makinelerin kullanılmasıyla yapılan tarım.
Maksimum Nem (Doyma Miktarı): 1m3 havanın  belli bir sıcaklıkta taşıyabileceği nemin gram olarak ağırlığıdır. Hava kütleleri ısındıkça genleşip hacimleri artar. Bu nedenle nem alma ve taşıma kapasiteleri de artar. Eğer hava taşıyabileceği kadar nem alırsa doyma noktasına ulaşır ve doymuş hava adını alır. Örneğin: 20°C sıcaklığa  sahip bir hava kütlesinin taşıyabileceği nem miktarı 17,32 gr/m3’tür. Bu hava kütlesinin sıcaklığı 30°C’ ye yükseldiğinde havanın hacmi genişleyeceği için taşıyabileceği nem miktarı da artar ve doyma noktası 30,4 ge/m3’e yükselir. Bu nedenle hava kütlesinin doyması için aradaki fark (13.08 gr) kadar nem yüklenmesi gerekir. 
Manto: Dünya’nın Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür. 
Masif: Eski kıvrımlarla oluşmuş arazi parçası. Eski kütle de denir.
Matematik Konum: Dünya üzerinde bir nokta veya alanın yerinin belirlenmesi için, o noktanın Ekvator'a ve başlangıç meridyenine olan uzaklığının bilinmesi gerekir. Bunun için enlem ve boylam kavramlarından yararlanılır. Örnek: Türkiye 36° - 42° Kuzey enlemleri,   26° - 45° Doğu boylamları arasında yer alır. 
Mekanik çözülme: Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir. Fiziksel çözülme, taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi bir değişikliğe neden olmaz.
Menderes: Akarsuyun geni vadi tabanı içinde, eğimin azalması nedeniyle yaptığı bükümlere denir. Akarsu yatağında eğimin az olduğu yerlerde, akar su hidrolojik özelliğine bağlı olarak yaptığı büklüm ya da kıvrım hareketleri.
Mercan Kalkeri: Mercan iskeletlerinden oluşan organik bir taştır.  Temiz, sıcak ve derinliğin az olduğu denizlerde bulunur. Ada kenarlarında topluluk oluşturanlara atol denir. Kıyı yakınlarında olanlar ise, mercan resifleridir. 
Merkezi Püskürme: Magma yeryüzüne bir noktadan çıkıyorsa, buna merkezi püskürme denir.
Mermer: Kalkerin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması, yani metamorfize olması sonucu oluşur. 
Mezozoik Zaman: Bakınız: İkinci Zaman. 
Mezra: bazı ailelerin tarım alanlarının az olması, kan davaları gibi nedenlerle bulundukları sürekli yerleşmelerden ayrılıp daha uzak bir yere yerleşmesiyle oluşmuş yerleşmelerdir. Tarımsal faaliyetler hayvancılığa göre ön plandadır. Bir kaç  ev ve eklentilerden oluşan mezralar zamanla sürekli yerleşme haline gelebilir. Örneğin Elazığ, Harput’un bir mezrası iken zamanla büyüyerek kent haline gelmiştir. 
Mıknatıs: Demir, kobalt, nikel gibi metalleri çekebilen maddedir.
Mikroklima: Dar bir sahada görülen iklim tipi.
Milli Park: Milli ve milletlerarası, tabii ve kültürel eserlere ve güzelliklere sahip, devlet tarafından koruma altına alınmış yerler.
Mineral: Belli kimyasal bileşimi ve belli bir atom yapısı olan doğal katı madde.
Mistral: Fransa’nın iç kesimlerinden Rhone Vadisi’ni izleyerek Akdeniz kıyılarına doğru kışın esen soğuk rüzgârlardır. 
Moren Set Gölleri: Buzullardan çıkan suların önünün moren setleri ile kapatılması sonucu oluşan göllerdir.
Muson iklimi: Muson rüzgarlarının etkisiyle meydana gelen yazı yağışlı, kışı kurak iklim tipi. En karakteristik örneği Güney ve Güneydoğu Asya'da görülür.
Muson Ormanları: Yağışın fazla olduğu yerlerde, kış aylarında yapraklarını döken yayvan yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlar görülür. Bu ormanlara muson ormanları denir. 
Muson rüzgârı: Kıtaların bazı bölgelerinde yazın denizden, kışın karadan esen devirli rüzgar. Karaların ve okyanusların farklı ısınmasından oluşur.
Mutlak Nem (Var olan Nem): 1m3 havanın içindeki su buharının gram olarak ağırlığına mutlak nem denir. Mutlak nem, sıcaklığa bağlı olarak, Ekvator’dan kutuplara doğru, denizlerden karalara doğru ve yükseklere çıkıldıkça azalır. 


N
Narenciye: Bakınız: Turunçgiller. 
Nebatat: Arapça nebüt =bitki kelimesinin çoğuludur ki, nebatat şekliyle kullanılmış olduğu gibi, ilmi nebatat olarak ta bir bilim adı olmuştur. Dilimizde bunun karşılığı bitki bilimi’dir.
Nebula Teorisi: Bakınız: Kant-Laplace teorisi. 
Nefometre: Bulutluluk gökyüzünü kaplayan bulutların miktarı 10 ya da 8 eşit parçaya bölünmüş ve nefometre adı verilen bir araç ile ölçülür. Nefometre ufku kaplayacak şekilde tutularak bulutla kaplı pencereler sayılır. Bulutla kaplı pencere sayısının tüm pencere sayısına oranı da bulutluluğu verir. 
Nehir: Akarsuların büyüğüne verilen ad. Arapça aslı nehr olup, dilimizde nehir şeklinde kullanılmıştır. Fakat sözgelişi Tuna nehri şeklinde geçer. Nehrin çoğulu enhar’dır. Dilimizde çok kullanılmış olan nehir kelimesinin önceleri çoğulu enkar şeklinde kullanılırken, sonraları nehirler olmuştur. Arapçada nehr, her türlü ‘‘büyük akarsu” yani ırmak karşılığı kullanılır. Dilimizde ise bir alışkanlık olarak nehir, ırmaktan daha büyük olan akarsular için kullanılagelmiş, böylece küçükten büyüğe doğru, dere, çay, ırmak, nehir dizisi belirmiştir. Ancak, aslında nehir ile ırmak arasında belirgin bir sınır bulmak güçtür. Sözgelişi “Asi Nehri” şeklinde geçen ad, gerçekte 450 Km. boyunda,sularının tutarı bakımından da sadece bir ırmaktır. Kızılırmak, Yeşilırmak ise, Asi Nehrinin hemen hemen iki katına yakın boydadır. Bu da gösteriyor ki, nehir adı, ırmak kelimesinin henüz yayılamamış olduğu sıralarda, çok yerde ırmak yerine de kullanılmıştır. Bugün dilimizde büyük akarsular için nehirle birlikte ırmak kelimesi yaygın olarak kullanı1maktadır.
Nem: Yeryüzündeki su kütlelerinden buharlaşan su, atmosferin nemlenmesine yol açar. Atmosferdeki su buharına hava nemliliği de denir. Önemli bir sıcaklık etmeni olan atmosferdeki su buharının miktarı, yere ve zamana göre değişir. 
Nemölçer: Havanın nemliliğini doğrudan doğruya gösteren araçlar. Çeşitli nemölçer araçları vardır ki, bunlardan en sade olanı bağıl nemliliği gösteren saçlı nemölçerdir.
Nemli İklim: Yağışın buharlaşmadan çok olduğu iklim. Böyle iklimlerde bol sulu, düzenli ırmaklar gelişmiştir.
Nemli Bölge Toprakları: Yağışın yeterli olduğu bölgelerde oluştukları için, mineral maddeler, tuz ve kireç toprağın alt katmanlarına taşınmıştır.
Nemcil Bitkiler: Sürekli bir ıslak toprakta, nemli havada yetişmeye alışmış, yapısını bunlara uydurmuş bitki. Bu bitkilerin iri, ince yaprakları vardır. Bu yapraklar parçalıdır.Böyle bitkilerin kökleri derinlere inmez. Bunun tersi kurak yerlerde yetişmeye alışmış bitkilerdir ki, kurakçıl bitki olarak adlandırılmıştır.
Neolitik: İlk insanların, toplayıcılıktan tarım yapmaya ve hayvanları evcilleştirerek beslemeye başladığı üretime geçiş dönemi.
Neozoik: Yer yuvarlağının gelişme tarihinde Üçüncü Çağı karşılayan ve “yeni yaşama çağı’ anlamına gelen oluşuk grubu yani formasyon grubu.Bu çağda yer kabuğu oynamaları artmış,Alp kıvrımları olmuş,şimdiki yüksek dağların birçoğunun bulunduğu yerlerde türlü kıvrılmalar belirmiştir. Bu çağda yer yer yanardağ püskürmeleri de olmuştur. Kimi kaynakta Üçüncü Çağın iki devri bulunduğu kabul edilir ve bunlara Tersiyer Kuvarter adı verilir,kimi kaynakta da daha önceki devirlere göre son derece kısa olduğu halde,türlü sebeplerden bu sonuncusunu Dördüncü Çağ olarak göz önüne almış bulunurlar.
Neozoik Zaman: Bakınız: Üçüncü Zaman. 
Nisbi yükselti: Bir yerin çevresindeki yerlere göre yükseltisi.
Normal Hava Basıncı: 45° enlemlerinde, deniz seviyesinde ve 15°C sıcaklıkta ölçülen basınca normal hava basıncı denir. 
Nüfus: Sınırları belli bir alanda yaşayan insan sayısına nüfus denir. 
Nüfus Artış Hızı: Bir yıl içinde, doğum ve ölüm sayısına bağlı nüfus artışına doğal nüfus artış hızı ya da doğurganlık hızı denir. 
Nüfus Haritaları: Dünya’nın bütününde ya da bir bölümündeki nüfusun dağılışı ve özellikleri hakkında bilgi veren haritalardır. Bu haritalarda nüfus dağılışı noktalama ile gösterilir. Nüfus yoğunluğu haritaları ise renklendirilir. 
Nüfus Yoğunluğu: Belli bir alanda yaşayan nüfusun, o alana oranıdır. Ülkenin genişliği ve toplam nüfus hakkında bilgi verir. Kişi/km2 olarak gösterilir. 

O-Ö
Oba: Daha çok göçebe hayvancılık yapan toplulukların geçici olarak yerleşip, çadır kurdukları yerleşmelerdir. 
Obruk: Baca veya kuyu şeklinde, keskin köşeli, derin çukurluklara obruk denir. Derinliği 250-300 m’yi bulabilen obrukların bazılarının tabanında göl bulunur. Türkiye’de İç Anadolu’nun güneyinde ve Toroslar’da yaygın olarak obruklar görülür. İçel’deki Cennet-Cehennem mağaraları ve Konya’daki Kızören obruğu ülkemizdeki en güzel örneklerdir. 
Obsidyen (Volkan Camı): Siyah, kahverengi, yeşil renkli ve parlak dış püskürük bir taştır. Magmanın yeryüzüne çıktığında aniden soğuması ile oluşur. Bu nedenle camsı   görünüme sahiptir. 
Okyanus: Kıtaları birbirinden ayıran geni su kütlelerine okyanus denir. Örnek: Atlas Okyanusu, Büyük Okyanus (Pasifik Okyanusu), Hint Okyanusu                                                                                   
Okyanussal kabuk: Okyanus tabanlarında magmadan gelen malzemenin katılaşması ile oluşan kabuk. Bu kabuğun yoğunluğu kıtasal kabuğa göre fazladır.
Orman altı Florası: Orman örtüsü altında loş ortamda yetişen, çoğunlukla ot ve sarmaşık türlerinin oluşturduğu bitki topluluğudur. 
Orman üst sınırı: Ormanların yetişebildiği en yüksek sınır. Bu sınır, yükselti, enlem, bakı ve hakim rüzgar gibi faktörlere bağlı olarak her yerde farklılık gösterir. Genel olarak ekvator’dan kutuplara doğru küçülür.
Orojenez (Dağ Oluşumu): Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların kıvrılma ve kırılma hareketleriyle yükselmesi olayına dağ oluşumu  ya da orojenez denir. 
Orografik Yağışlar: Nemli hava kütlelerinin bir dağ yamacına çarparak yükselmesi sonucunda oluşan yağışlardır. 
Otlak: Büyük ve küçükbaş hayvancılığın yapıldığı yerlerde hayvanların otlatıldığı alanlara otlak denir. 
Otlak hayvancılığı: Mera hayvancılığı.
Ova: Engebeliğin çok az olduğu, düz ya da düze yakın, vadilerle yarılmamış yüzey şekli. Çoğu, alüvyonla kaplı düzlüklerdir.
Ölçek: Yeryüzündeki gerçek uzunlukların, haritaya geçirilirken küçültüldükleri oran.
Örtü buzulu: Çok geniş alanlara yayılan, kilometrelerce alan kaplayan buzul türüdür. 
Özel Haritalar: Belirli bir konu için hazırlanmış haritalardır.
Özel Konum: Dünya üzerindeki bir yerin çevresine, denizlere, yer şekillerine, anayollara, geçitlere ve komşularına göre konumudur.Özel Konum; İklim koşullarını, Doğal bitki örtüsünü, Tarımsal etkinlikleri, Nüfus ve yerleşme biçimini,  Ekonomik etkinlikleri, Ulaşım olanaklarını, Siyasal ve kültürel yapıyı etkiler. 

P
Paleozoik Zaman: Bakınız: Birinci Zaman.
Pamuktaş: İçinde kireçtaşının. erimiş bulunduğu sular boyunda çökertilmiş pamuk gibi ak, kar gibi arı, güzel görünüşlü bir çeşit yumuşak tas. Batı Anadolu’da Denizli’nin hemen kuzeyindeki Pamukkale’nin pamuktaşları bunlardandır. (Taşlar).
Pantograf: Haritayı büyütmeye, küçültmeye yarayan bir araç.
Paralel: Koşut.
Paralel bağlı yay: Yayların paralel olarak birbirine eşlenmesi.
Paralel daireleri: Dünya'mızın her iki yarım küresinde birer derece aralıklarla ekvatora paralel olarak geçtiği var sayılan çemberler.
Parçalanma: Taşların ısınma-soğuma, donma-çözülme gibi olaylar yüzünden parçalanması, dağılması olayı. (Ufalanma)
Park yöresi: Şurasında burasında öbek öbek ağaç topluluklarının bulunduğu geniş otluklar.
Pastırma yazı: Güz ortalarında pastırma kurutma zamanına rastlayan sıcak günler.
Patlak çukur: Peneplen. “Maar” kelimesinin dilimizde karşılığını tutan terim.
Patlama: Bir cismin, gürültü yıkma, fırlatma, devirme şeklinde birdenbire beliren hacim genişlemesi olayı. Bu olay, yanıcı gazların bulunduğu yerlerde çok olur. Türlü yerlerde ve cisimlerde görülen patlama olayı, yanardağların belirmesi sırasında da ortaya çıkar. Yanardağlarda patlamalarla püskürmeler birlikte gider. Öyle yanardağlar vardır ki, püskürmeleri sırasında daha çok patlamalar yer tutar. Bir yanardağın belirti döneminden sonra patlama dönemi gelir. Yerkabuğunun dayanma gücü artık sona erince iç basıncın etkisiyle patlama başlar. Patlamalar birbiri ardınca sürer. Havaya yanardağ bombaları, iri kaya parçaları, küller fırlar. Tozlar, kızgın bulutlar çevreyi sarar. İşte bu patlama döneminden sonra lav akmaya başlar, bundan sonra yanardağ sönmeye doğru gider. (Yanardağ, Patlak çukur).
Pedoloji: Toprak bilimi.
Peribacası: Özellikle volkan tüflerinin yaygın olarak  bulunduğu vadi ve platoların yamaçlarında sel sularının aşındırması ile oluşan özel yeryüzü şekillerine peribacası denir. Bazı peribacalarının üzerinde şapkaya benzer, aşınmadan arta kalan sert volkanik taşlar bulunur. Bunlar volkanik faaliyet sırasında bölgeye yayılmış andezit ya da bazalt kütleridir. Peribacalarının en güzel örnekleri ülkemizde Nevşehir, Ürgüp ve Göreme çevresinde görülür. 
Plan: Bir yerin kuşbakışı görünümünün belli bir oranda küçültülerek düzleme aktarılmasıdır. Plan bir tür büyük ölçekli haritadır. 
Plato: Akarsu vadileriyle derince yarılmış düz ve geniş düzlüklerdir. 
Peneplen: Geniş arazi bölümlerinin, akarsu aşınım faaliyetlerinin son döneminde deniz seviyesine yakın hale indirilmesiyle oluşmuş, az engebeli şekle peneplen (yontukdüz) denir. 
Perihel: Bakınız: Günberi. 
Pertavsız: Büyüteç.
Petrografi: Taş bilimi.
Petrol: Su ile karışmayan, duru, ya da yoğun, açık, ya da koyu renkli, bileşimi karbonlu hidrojenlerden olan bir sıvı. Petrol, türlü oluşuklarda (formasyonlarda) bulunur. Sünger yapılı taşların boşluklarını, gözeneklerini, yarıklarını doldurur. Petrol, çoğunca, denizde yaşayan canlıların yağlı yerlerinin, doğal bir damıtma (destilasyon) olayına uğramalarıyla oluşmuştur. Bu duş, jeologlarca şöyle tasarlanmıştır Denizlerdeki canlılar ölünce dibe çöker, burada madensel çökeleklere karışır, çoğu canlı artıklarından olan bitümlü maddeler durumuna geçer. Bunlar belirli bir kalınlığa vardıktan, daha sonraki yer kabuğu oynamalarıyla büyük basınçlara uğradıktan Sonra petrol oluşur. Ancak bu oluşa büyük denizler değil, sığ olan iç-denizler, körfezler elverişlidir. Oluşan petrol, delikli, gözenekli taşların boşluklarını doldurur, bu defa oluştuğu yerden başka yere göç eder, çoğunca kıvrımlı bölgelerin kemerlerinde (b bk.) toplanır. Petrol, büyük ekonomik değeri olan bir maddedir.
Pınar: Bir şehir kent, köyde, herhangi bir yerde kaynaktan getirilmiş suyun arınması için yapılmış yer. Pınar denilen böyle yerlerde sular, sürekli olarak akar, ya da bir musluk açılıp kapatılarak bir sudan faydalanılır, (Kuyu, Su, içme suyu, Kullanma suyu).
Piroklastik malzeme: Volkanizma sırasında çıkan kül, kum, çakıl gibi taneli malzeme.
Plaj: Denizin, gölün kumluk yerlerindeki yüzme, güneşlenme böylece sağlık kazanma yerlerini belirtir. (Kum). Kumsal. Denizin, gölün kumluk yerlerindeki yüzme, güneşlenme böylece sağlık kazanma yerlerini belirtir. (Kum).
Plan: Bir yerin kuşbakışı görünümünün belli bir oranda küçültülerek düzleme aktarılmasıdır. Plan bir tür büyük ölçekli haritadır. Yeryüzünün küçük bir bölümünün, büyük ölçekte çizilmiş haritası. Bir şehrin planı. köy planı gibi Planların ölçeği 1 : 2000 ne kadar olur. (Harita). Bir yerin kuşbakışı görünümünün belli bir oranda küçültülerek düzleme aktarılmasıdır. Plan bir tür büyük ölçekli haritadır.
Planlama: Topraktan yer eşilmiş olan yerden en iyi şekil de faydalanmak, en yüksek verimi elde etmek için yapılan düzenli işler, çalışmalar. Çok çeşitli planlamalar vardır. Bunların, türlü dillerde birbirine iyice uymayan karşılıkları vardır. Kimi dilde de bu karşılıklar eksik kalmıştır (Yer planlaması, Ülke planlaması, Bölge planlaması).
Plato: Türlü dillere üstü düz bir yeryüzü biçimi terimi olarak girmiş, bu arada 25 yıl kadar önce dilimize de girerek bu imla ile yazılır olmuştur. Bundan önce okul kitaplarında da üç ana yeryüzü biçimi olarak Türkçe, dağ, ova, yayla kelimeleri kullanılırken bu tarihten bu yana y kelimesi yerine plato kelimesinin kullanılması, böylece ‘yazları davarların yayıldığı yerler”, anlamında da kullanılan yayla kelimesinin anlamıyla karışmaması gereği Savunulmuştur. Ancak, bir kelimenin iki, hatta daha da çok anlam, bulunabileceğine göre, yine önceleri kullanılmış üzere yayla kelimesinin plato karşılığı kullanılması, faydalı olur, Bugün de okul kitaplarında yayla kelimesine bir yeryüzü biçimi gösteren anlamıyla çok rastlanır. (Yayla, Yazı, Düzlük, Düzlek yapı, Yüksek yayla). Akarsu vadileriyle derince yarılmış düz ve geniş düzlüklerdir. Akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmış çevresine göre yüksekte kalmış dalgalı düzlükler.
Plutonitler: Taşlar biliminde derinlik taşları demektir. (Derinlik taşları)
Podzol Topraklar: Tayga adı verilen iğne yapraklı orman örtüsü altında oluşan, soğuk ve nemli bölge topraklarıdır. Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır. Bu nedenle renkleri açıktır. Bu tip topraklar Sibirya, Kuzey Avrupa ve Kanada’da yaygındır.
Podzolleşma: Soğuk nemli iklim bölgelerinde boz esmer renkte toprak oluşumu.
Polar hava: Kutbi hava, soğuk hava kitlesi.
Poligon toprak: Çokgenli toprak.
Polye: Karstik yörelerdeki genişliği birkaç kilometre olan, uzunluğu 20-30 kilometreyi bulan, hatta geçebilen ova görünümlü büyük karstik çukurlara polye denir. Türkiye’de özellikle Toroslar’da polyeler yaygındır. Örneğin; Akdeniz Bölgesi’ndeki Ketsel, Elmalı ve Akseki ovası birer polyedir. 
Poyraz: Türkiye’nin hemen her yerinde esen rüzgârlardır. Yaz poyrazı serinletici etki yapar. Kışın ise kuru soğuklara neden olur. 
Projeksiyon: Dünya’nın küreselliği nedeniyle, haritalarda ortaya çıkan hataları en aza indirmek için çeşitli yöntemler kullanılır. Bunun için yerkürenin paralel ve meridyen ağının belirli kurallara göre düz bir kâğıda geçirilmesi gerekir. Bu sisteme izdüşümü denir. 
Preglasyal çağ:  (bk Buzu1 öncesi çağ).
Prehistorya: Tarih Öncesi.
Projeksiyon: Dünya'nın küreselliği nedeniyle, haritalarda ortaya çıkan hataları en aza indirmek için çeşitli yöntemler kullanılır. Bunun için yerkürenin paralel ve meridyen ağının belirli kurallara göre düz bir kağıda geçirilmesi gerekir. Bu sisteme projeksiyon denir. (İzdüşüm, Harita izdüşümü).
Psamofitler: Kumcul bitkiler.
Psödomaki: Ormanların tahrip edilmesiyle ortaya çıkmış çalı şeklinde kısa boylu orman kalıntıları. Yalancı maki.
Püskürme: Bir yanardağın püskürmesi olayı (Yanardağ). Geniş anlamı ile magma’dan (b.bk.) olan her türlü püskürülmüş maddelerin, yeryüzüne ulaşmış olmalarına, ya da ulaşamamış ta içte kalmış bulunmalarına göre, püskürmeler ayırt edicidir. Yer kabuğundan geçerek yerin yüzüne ulaşmış olanlarına dış püskürmeler (extrusion) denir. (Dış-püskürük taşlar). İçte kalmış, yerin yüzüne çıkamamış olan püskürmelere de iç püskürmeler (intrusion) adı verilir (İç püskürük taşlar, Yayışık püskürme, Volkanizma).
Püskürtü maddeleri: Bir yanardağın püskürdüğü lav lapilli kum, bomba, kül gibi maddeler.
Püskürük taşlar: Yerin derinliklerinden püskürerek (Püskürme), yer kabuğunun içinden yukarılara doğru uzanmış taşlar. Bunlar delip geçen yapı biçimindedir. Püskürük taşlar, püskürmeler sırasında yeryüzüne çıkamayıp, derinlerde gömülü kalmışsa, bunlara iç püskürük taşlar (b. bk.), ya da derinlik taşları denir. Püskürük taşlar, püskürme sırasında yer kabuğunu geçip yerin üstüne kadar çıkabilmişlerse bunlara dış püskürük taslar denir.. Yerin derinliklerinden erimiş kızgın bir çamur gibi çıkan lavlar (b. bk), az bir süre sonra soğur, katılaşır, bundan çeşitli dış Püskürük taşlar oluşur. (Taşlar).
Pusula: Yön bulmaya yarayan bir araç.

R
Rafineri: Petrol arıtma tesisi.
Rafting: Akarsu krosu. Akım hızı yüksek akarsular üzerinde şişme botlarla takım halinde yapılan sportif faaliyet.
Rakı: Yükselti. Bir noktanın deniz seviyesine göre yükseltisi.
Rampa: Yokuş.
Ratıp iklim: Nemli.
Ratıp mıntıka: (Yağmurlu bölge).
Reaksiyon: Karşı hareket, tepki. Tepkime, tesir.
Regrasyon:  (Deniz gerilemesi ). Epirojenik hareketlere bağlı olarak her devirde kara ve deniz seviyeleri değişmiştir. İklim değişiklikleri ya da tektonik hareketler nedeniyle denizin çekilmesine regresyon (deniz gerilemesi) denir.
Rejim: Sıcaklık, yağış, akarsu debisi gibi elemanların yıl içindeki dağılışı.
Rekonstruksiyon: Tümleme.
Renklendirme Yöntemi: Eşyükselti eğrileriyle birlikte kullanılan bu yöntemde yükselti ve derinlik basamakları renklerle gösterilir. Fiziki haritalarda yükseltiler genellikle, yeşil, sarı ve kahverenginin çeşitli tonları, derinlikler ise açıktan koyuya mavi rengin tonları ile gösterilir.
Resif:  Mercanlar, Mercan yapıları.
Resifli Kıyı: Mercan resiflerinin kıyılarda oluşturdukları özel bir kıyı tipidir. Sıcak kuşağa özgüdürler Resifin oluşum şekline göre kenar resifi, set resifi ve atoller olarak alt tiplere ayrılır. Atoller çember şeklinde kıyılar oluşturur.
Rezerv: Yedek. Bir maden bölgesinde çeşitli materyallerle karışık halde bulunduğu hesaplanan maden. Depolanmış mal ve kaynaklar.
Rialı Kıyı: Nispeten yüksek ve akarsularla derin bir şekilde yarılmış olan bir alanda, vadilerin aşağı kesimlerinin sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir.
Rooss enlemleri: Rüzgar dalgaları karşılığı olarak kullanılmıştır. Şimdi bunun yerini yelsel etki (b. ) ve yel etkisi (b. .) tutmuştur. Rooss enlemleri Almancada nereden geldiği kesin olarak bilinememekle beraber, daha çok denizci kullanmış olduğu, sonradan da coğrafya ve meteorolojide iyice yer tutmuş ajan bir terim, Her iki yarımkürede, 25-35 enlemleri boyunda uzanan ve en çok okyanuslar üstünde belli olar’ iki yüksek basınç kuşağı. Bunlar, yer yuvarlağı üzerindeki hava akıntıları sır hava yığınlarının sıkışması ve sık sonucu olarak birer dinamik yüksek basınç kuşağı olarak belirmiştir. (Yer yuvarlağının rüzgar sistemleri, Hava dolaşımı,Hava basıncı)
Rüral bölge: Kır yerleşmesi.
Rüzgâr: Hava kütlelerinin yatay yöndeki hareketlerine rüzgâr denir. 
Rüzgar aşındırması: Çöl yörelerine özel bir görünüş veren, kayalar da küçük biçimler meydana getiren yel işlemesi. Rüzgar biriktirmesi (b. .) ile meydana gelen biçimler ise çok daha büyük şekillerdir. Rüzgar aşındırmasının en belirgin izleri kum cilalamasında, köşeli çakılların (b. .) doğuşunda belli olur. Yel kazıması oyuklarıyla mantar - kayalar, uzun oluklar, yarıntılar yel aşındır ması biçimlerindendir. Rüzgar, kayaların sert olmayan yerlerini çabuk aşındırır, sert yerleri çıkıntılar ya par. (Yel süpürmesi, Yel kazıması).
Rüzgar cilalaması: Rüzgarın ‘taşıdığı parçaları sürterek taşları cilalaması olayı. (Rüzgar çakılı, Rüzgar etkileri, Rüzgar aşındırması ).
Rüzgar çakılı: Rüzgarın cilaladığı köşeli, kenarlı bir çeşit çakıl. Bunlara köşeli çakıl (b. .) adı, da verilir.
Rüzgar dalgaları: Suyun yüzüne sürtünürcesine esen yellerin doğurduğu dalgalar. (, Dalga) Bu türlü dalgaların boyu yüksekliği, bunlarla ilgili olarak biçimi rüzgar etkisi ile yüzü kımıltıya uğrayan denizin biçimine, derinliğine bağlı olarak çeşitlilik gösterir. Rüzgarın estiği bölgenin dışında yayılan Salınımlı, serbest dalgalar da vardır. (Soluğan). Kıyıya doğru derinliği gittikçe azalan yerlerde ise, dalgalar çatlarcasına köpüklenerek i!eri doğru atılır. (Çatlama). Denizde dalga belirdikten sonra rüzgarın esiş yeğinliği (şiddeti) arttıkça, dalganın yüksekliği artar, boyu büyür. Ancak, bu artış sonsuz değildir: Bir dalganın sırtı, öteki dalgaların sırtlarından geçen yatay düzlemin hizasını geçince, o sırtın su bölümcükleri, yel tarafından yakalanır, ileri doğru toz gibi savrulur. Buna dalga serpintisi, dalga savruntusu denir, Bundan başka, rüzgar itmesinin etkisi ile dalganın doruğu ileri doğru eğilerek devrilir. Bu devrilme sırasın da içeride hava kalır. Bu havanın kurtulmasıyla ilgili olarak köpükle. meler olur. Denizin köpüklü oluşu fırtınalı zamanlara uyar.
Rüzgâr Erozyonu: Bitki örtüsünün olmadığı ya da cılız olduğu yerlerde toprağın rüzgarlarla yerinden kopartılarak taşınmasına rüzgar erozyonu denir. 
Rüzgârın Frekansı (Esme Sıklığı): Rüzgârın yıl içinde belirli bir yönden esme sıklığına rüzgâr frekansı denir. Esme sıklığı rüzgâr frekans gülleri ile gösterilir. Bir bölgede belirli bir sürede rüzgârların en sık estiği yöne egemen rüzgâr yönü denir. Örneğin Ankara Meteoroloji İstasyonu verilerine göre, Ankara’ya ait yıllık ortalama rüzgâr frekans gülüne bakıldığında, yıl içinde kuzeydoğudan esen rüzgârların toplam 5000 esme sayısı ile en fazla olduğu görülür. Yani egemen rüzgâr yönü kuzeydoğudur. 
Rüzgar yeğinliği: En çok çöllerde kumları, çakılları savurması, toz ve kum fırtınaları doğurması şek inde kendini gösteren rüzgarın esiş hızı.

S-Ş
Saat dilimleri: Greenwich meridyeninin saatine göre düzenlenmiş, boylamlara koşut (paralel) giden saat şeritleri. Her bir dilim 15 men diyen arasındadır. Bütün dünyada 24 saat dilimi vardır. Greenwich meridyeninin geçtiği yer tam ortaya alınmış bunun iki yanında 7,5 derece doğudan, 7,5 derece batıdan geçen iki meridyen arasında 15 derecelik bir dilim ayrılmıştır. Bu dilime Greenwich orta saati adı verilmiştir. Bu dilimin içinde bulunan her yerde saatlerin farksız olarak Greenwich ayarını göstermesi kararlaştırılmıştır. İşte bu temele göre yeryüzü her biri 15 derecelik 24 dilime ayrılmıştır. Bu dilimlerden her birinde saatlerin aynı zamanı göstermesi kabul edilmiştir. Bu dilimlerin birinden ötekine geçerken saatlerin doğuya doğru bir saat artması esası kabul edilmiştirBu dilimler 0 dan 23 e kadar sayılar la gösterilmiştir. Her dilimin taşıdığı Greenwich’den saat 00.00 (gece yarısı ) iken o dilim içinde saatin kaç olduğunu anlatır. Her bir dilimin de bir adı vardır: Batı Avrupa Saati,Orta Avrupa saati , Doğu Avrupa saati gibi.
Saçak sel: Selinti.
Saçak su: Yağmur yağdıktan hemen sonra yamaçlardan aşağıya doğru saçak saçak inen selinti suları (Selinti).
Sağanak: Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur (Yağmur, Boran). Yağmurun birdenbire çok fazla dökülürcesine yağması, sağanak yağmurdur.
Sahil hattı: Kıyı çizgisi.
Sahil mıntıkası: Kıyı bölgesi.
Sahra: Bu kelime ile ilgili olarak önceleri sahra-i mütemevvic (dalgalı ova) sözü kullanılmıştır. (Ova).
Saklı çanak: Çöküntü alanı.
Salt nemlilik: Havada bir birim hacmindeki Su bu harı. Su buharının ağırlığı her m’ te gram olarak gösterilir. Havanın ala bileceği Su buharı tutarı en yüksek derecesine ulaşınca “hava su buharı ile doymuş” bulunur. Bu doyma ile oradaki sıcaklık arasında çok ilgi vardır. Yani bir yerdeki havanın sıcaklığında atmosfer, alabileceği su buharını almış demektir. Sözgelişi 1 m havanın en çok alabileceği su buharı sıfır derece sıcaklıkta 4,8 gr. dr, Havanın sıcaklığı 20 derece ise bu miktar 17.1 gr. a yükselir. - 10 derecede 2 gr. a -20 derecede 1 gr. iner. Bundan ötürü havanın salt nemliliği, o yerdeki sıcaklığa bağlı dır ve sıcaklıkla orantılı olarak artar. (Bağıl nemlilik, Havanın nemliliği).
Salt yaş: Yıl sayısı göz önüne alınarak bir şeyin belirtilen yaşı. Yer yuvarlağının ve onun geçirdiği çağların yıl olarak yaşı, en çok, radyoaktif minerallerin yardımı ile yapılmıştır.
Samyeli: Türkiye’ye güneyden ve buna çok yakın yönlerden esen sıcak, kuru, toz!u. sıkıcı, bitkileri kavuran bir yel. (Siroko, Gezici döngü, Hava basıncı, Yerel rüzgârlar).
Sanayi bitkileri: Sanayide ham madde olarak kullanılan bitkiler.
Sapa: İşlek ulaşım yollarına uzakta kalmış yer.
Sapkıntaşlar: Buzul Çağında kuzey kut bundan güneye doğru çok sokulmuş bulunan Buzların söküp getirdiği çok iri kaya parçaları kalıntıları.Böylece Finlandiya dan,İskandinavya dan binlerce granit kayaları yad ülkelere sürüklenmiştir. Bugün bu kayalar o yerlerin yapılarinı hiç tutmamakta dır. Oranın yabancısıdır. Bunun için bunlara, sapkıntaş denir.
Sarkıt: Mağaralar içinde, tavandan aşağı doğru büyüyerek sarkan damlataşları. (Dikit ).
Sarnıç: İçerisinde yağmur suları biriktirilen üstü kapalı kuyu. Bu kuyuların içi duvar biçiminde örülmüş, sıvanmış. tır. Kurak bölgelerde ve suyu az olan yerlerde sarnıçlardan faydalanılır. Bunlar birer dolma kuyu (Kuyu).
Sarp: Çıkılması zor dik yamaç. Çıkılması güç, dimdik kayalıkların bulunduğu yerler için kullanılan bir kelime. Doğu Anadolu da sarp yerler çoktur. Bu sarp kayalara tırmanmak çok güçtür. Toroslar’ın birçok yerleri sarp bölgelerimiz arasında sayılır. (Dik).
Sarsıntı: Bölgeleri Yeryüzünün yer sarsıntılarına en çok, en yıkıcı olarak uğradığı yerler, Bu bölgeler, Amerikaların batı bölümleri ile Akdeniz çevresi ülkeleri Güney doğu Asya Adalarıdır, Japonya ve Çinin bazı yerleridir.Buraları yer kabuğunun yerleridir.(Deprem).
Sarkıt-Dikit: Kalsiyum karbonatça zengin suların mağara tavanından sızarak içindeki kirecin tavanda birikmesi ile sarkıtlar, damlayarak tabanında birikmesi ile dikitler oluşur. Karstik alanlardaki mağaralarda görülen bu şekillerin en güzel örnekleri Damlataş Mağarası’nda bulunmaktadır. 
Savan: Kızılderili dillerinden İspanyolcaya geçen, oradan da terim durumuna giren Savana kelimesinden yapılmış bitki coğrafyası terimi. Savan, ağaçlı bozkır demektir (Ağaçlı bozkır).
Saymaca izdüşümler: İstenilen belirli özellikleri elde etmek üzere önceden tertip edilen formüllere göre, paralel-meridyen ağının doğrudan doğruya çizilmesiyle yapılmış harita temelleri. Çeşitli saymaca harita izdüşümleri vardır. (Harita).
Sedir ağacı: Kozalaklı ağaç türlerinden biri. Boyu 40 m’ye çapı 3m ye kadar ulaşabilen bir ağaç. Akdeniz bölgesinde sıkça rastlanır.
Seki (Taraça): Yatağına alüvyonlarını yaymış olan akarsuyun yeniden canlanarak yatağını kazması ve derinleştirmesi sonucunda oluşan basamaklardır. Taban seviyesinin alçalması nedeniyle, tabanlı bir vadide akan akarsuyun aşındırma gücü artar. Yatağını derine doğru kazan akarsu vadi tabanına gömülür. Eski vadi tabanlarının yüksekte kalması ile oluşan basamaklara seki ya da taraça denir. 
Sel Tipi Rejim: İlkbahar yağışları ve kar erimeleri ile bol su taşıyan, yaz aylarında ise suları yok denecek kadar azlan akarsuların rejim tipidir. Örneğin ülkemizdeki İç Anadolu Bölges Akarsuyun aşınım sürecinde görülen şekiller; plato ve peneplendir.
Selcik yarıntısı: Dik yamaçlarda ,birbirine koşut (paralel) olarak yamaç aşağı uzanan yarıntılar Bunlara selcik yarıntısı denildiği gibi, selinti yarıntısı, saçak-sel yarıntısı da denir. Böyle yarıntıların bulunduğu yamaçlarda dilik dilik bir görünüş vardır. Yamacın yüksekliğine göre, çeşitli boydan selcik yarıntıları olur. Bu yarıntılar belirdikçe yamaçtaki topraklar süpürülür. (Suyun süpürmesi).
Sellenme: (Selinti)
Selli yağmur: Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur. (Sağanak, Boran, Yağmur).
Senklinal: Yunanca syn - birlikte, beraber, klinein - eğim kelimelerin den yapılmış bir terimdir ki, kelime anlamı bakımından “birbirine doğru eğilmiş’ demektir. Böyle bir yer uzunca bir tekneyi andırır. Yani çukurluktur. Dilimizde senklinal kullanıldığı gibi, bunun yerine geçecek şekilde tekne kelimesi de vardır.
Sera: Turfanda sebzelerin özellikle kiş döneminde üretimine devam edebilmek için naylon ya da camdan yapılmış oda şeklin deki kapalı yerler.
Seracılık: Seralarda mevsiminin dışında sebze ve meyve üretme faaliyeti.
Seramik: Killi toprakların şekillendirilerek yüksek sıcaklıkta pişir ilmesi ile yapılan eşyalar.
Serbest akıntı: İtilmeden doğan (rüzgar itmesinden) akıntılarla (Fransız coğrafyacıları buna itme akıntıları, zorlama akıntıları gibi adlar vermişlerdir), boşalma akıntılarının etki alanlarının ilerisin de, bunlar devamı gtbi sayılan deniz akıntısı. Serbest akıntıların en güzel örnekleri Körfez Akıntısı, yani Gulf stream ile Kuroşivo deniz akıntılarıdır. Bu akıntıların kimisinin kökü dönenceler kuşağındadır. Fakat bunların yayılış yerleri yüksek enlemlerde olduğu için bunlara bu enlemlerin akıntıları olarak bakılır. (Deniz akıntıları ).
Serbest bölge: Bir devletin sınırları içinde fakat gümrük sınırları dışında bırakilan alan. Buraya giren ve çıkan mallardan vergi alınmaz Daha çok dış sermaye girişini kola maksadı ile kurulur.
Serbest liman: Bir bölümü, ya da bütünü ‘e gümrük serbestliği oran liman, Buna açık liman da denir.
Serbest menderes: Düzen kıvrıntılar, büklümler çizerek akan ırmağın, içinden geçtiği Su basan tabana gömülmemiş olması durumundaki menderesler. Bulundukları alüvyonlar ara sın da bunlar kolay gelişir Bunlara vadi tabanı menderesleri de denir. (Vadi tabanı). Bunlarda vadinin yamaçlarıyla ırmağın büklümleri çoğunca birbirini tutmaz. Böyle vadi tabanlarında ırmak, kendi başına büklümler yaparak akan Bundan ötürü buna “ırmağın serbest menderesler çizmesi” denir. Böyle geniş bir vadi tabanında çoğunca birbiri ardınca sıralanmış bulunan menderes büklümler belirli genişlikte bir menderes kuşağı meydana getirirler. (Menderes, Gömük menderes, Irmak menderes, Vadi menderesi).
Set: Su taşkın!arını önlemek için akarsu boyunun, ya da göl kıyısının, deniz kıyısının gerekli yerlerine yapılan uzun tümsekler. Taşkınların oluşlarına göre bu setler yapılır. Ki mi yerde taşkın az olur, kimi yerde korkunç olur.
Set Gölleri: Çöküntü çukurlarının, vadilerin ya da koyların önünün bir setle kapatılması sonucu oluşan göllerdir.
Setli ırmak: Ovadaki bir ırmağın sürüklediği kil, kum gibi parçacıkları yolu boyunca yatağının dibine, yan arına yığması, böylece aktığı yeri geçtiği ovadan daha yükseğe çıkar ması olayı. Böyle ırmaklarda, akar suyun yüzü, yanı başındaki ovadan birkaç metre kadar yüksekte olur. Bu durum ova için korkunç su taş kınlarının belirmesine yol açar. Ova- da akan ırmaklarda bu olay görülür.
Seyelan: (Selinti). Yağışlarda ya da kar erimelerinden sonra suların yer yüzeyinin tamamını kaplayarak akması olayı.
Sıcaklık: Sıcaklığın yüksek olduğu yerlerde havanın nem alma kapasitesi de yüksek olduğu için buharlaşma artar, düşük olduğu yerlerde ise buharlaşma azalır. 
Sıcak alın: Sıcak, nemliliği çok olan hava, nemliliği daha az olan soğuk havanın üzerinde yükselir. Bu sıcak havanın çok yağış bırakması için tırmanan havanın akışının yükseklikle artması gerekir. Alının eğimi aşağı yukarı 1/200 kadardır. İlk sıcak alın bulu tu, alının 1200 Km kadar ilerisinde görülür. Bu tür bulut (cirrus) dur. Bu bulutun akışı, alçalması kalınlaş ması, sıcak alının gelmekte olduğunu bildirir. Alından 1000 Km uzaklıkta tür bulutlar (cirro-stratus) görülür. 800 Km uzaklıkta üst katman bulutlar (alto-stratus) belirir ki, bunlar yağışların başlamak üzere olduğunu anlatır. Yağışlar da, alının 500 Km kadar ilerisinde başlar. İşte bu özelliği ile bu alan, bir sıcak alındır. (Alın, Soğuk alın, Cepheler, Front).
Sıcak cephe: (Sıcak alın).
Sıcak hava dalgası: Bir bölgede ara sıra beliren, bulunduğu süre içinde olağanüstü bir olay olarak ta görülen birkaç günlük ısınmalar. (Sıcak alın, Gezici döngü, Gezici döngü yolları).
Sıcak kaynak: (Kaplıca). Her türlü sıcak kaynağa verilen ad.
Sıcak kuşak: Güneş ikliminde ekvatorun her iki yanında 23 27’daki kuzey ve güney dönenceleri arasında kalan geniş ve çok sıcak k 11m kuşağı. (İklim, Sıcaklık, Yer yuvarlağı).
Sıcaklık terselmesi: Bir yerde, belirli bir süre içinde, sıcaklığın en yüksek ve en düşük değerleri arasındaki fark. Sıcaklık farkı, kara içindeki bölgelerde çok, deniz kıyılarında azdır. Yeryüzünün en büyük sıcaklık farkı olan yeri Sibirya’daki Verkoyansk’ta olup, 66 C derecedir. Günlük, aylık, mevsimlik, yıllık sıcaklık farkı kavramları vardır. Bu terimler, sıcaklığın günlük, aylık, mevsimlik, yıllık oynamasını, değişmesini belirtir. Yıllık sıcaklık farkı 15°C a kadar olan yerler deniz iklimi ile sıcak kuşak iklimleridir. Yıllık sıcaklık farkı 20- 40°C olan yerler kara iklimidir. (Sıcaklık). Yerin yüzünden yukarılara doğru havanın soğuması yerine (Sıcaklık), sıcak yerlerinin belirmesi olayı, bu olay, kışın durgun, ayaz günlerin de, çoğunca sabaha karşı, çukurlar içinde, dağlarla çevrili ovaların tabanında belirir. Hava, yukarılara doğru her 180 metrede bir derece azalır. Bu, ortalama bir kura!d;r. Sıcaklık terselmesinde ise, aşağılarda arasıra bunun tersi olur: Hava vadinin içinde ve ovanın tabanında soğuktur, fakat hemen yanındaki yamaca çıkılınca burasının 0 derece soğuk olmadığı görülür. İşte bilinen kurala uymadığı için buna sıcaklık terselmesi denilmiştir. Böyle durumlar her yerde, her zaman olmaz. Çoğunca göz sonunda, kışın, baharın olur. Bu olay şundan ileri gelir Dağ yamaçlarına dokunarak soğuyan hava ağırlaşır, daha alçaktaki çukur yerlerde yığılır. Bu yığılma yerinde soğuma belirir. Buna karşılık, sıcak hava yukarı doğru yükselir. Burada ısınma olur. (Terselme).
Sığ deniz: Kıyı boyundan -200 metre derinliğe kadar uzanan, bu uzanışı ile karaların çevresini türlü genişlikte çeviren az derin denizler. (Deniz).
Sığ deniz adaları: Sığ denizde serpili bulunan, hemen yanındaki karadan sayılan adalar. Bu adalar, ya aşınmalarla, ya da burada belirmiş bulunan çöküntülerle kara gövdesinden ayrılmış parçalardır. Arazi yapıları ve taşları bakımından yanlarındaki karaların benzeridirler. (Adalar).
Sığ deniz tortulları: Yer tutmuştur. (Taşlar, Tabakalar).
Sığ deniz yığıntısı: Karalardan koparılarak sürüklenen, yakındaki deniz dibinde tortulanan, yığılan taş parçacıkları.
Sıkışık kıvrım: İyice yatık, eğik, sıkışık kıvrımlar. (Kıvrım. Kıvrılma). Bu türlü kıvrılma yer kabuğunun derinlerinde kalın tortul tabakalar altında yan basınçlarının bir yönden daha güçlü olduğu yerler de çok yer tutar. Sıkışık kıvrımlı bir çok.dağlar vardır. Sıkışık kıvrımlara karşılık, gevşek kıvrımlar bulunur.
Sınır: Türlü coğrafya varlıklarının birbirin den ayrıldığı yer. Böyle bir yer kim! yerde kesin bir çizgi, kimi y bir şerit 4urumunda bulunur. Bu şeridin öyle genişliye bildiği yer de vardır ki, buraları bir geçiş yeri özelliği alır. Sınırların çeşitleri vardır Doğal sınırlar (tabii hudutlar), siyasi sınırlar gibi. Doğal sınırlar kolay değişemeyen belirgin sınırlardır: Dağlar denizler, orman, bozkır, çöl gibi.
Sıradağ: Araların da uzunlama vadilerin sıralandığı boylu boyunca uzanan doruklu dağlar. Sıradağlar, birbiri ardında yüzlerce Km. uzanır. Ara yerlerde üstü düzce, dalgalıca, yaylamsı dağlar da bulunabilir. Bun!ar da yine sıradağlardan sayılır. Sıradağların çoğu, kıvrım dağları dır. Ancak bunların kimisi uzun uzun kırılmalar yüzünden keseklere ayrılmış bulunur ki, bunlarda hem kıvrımlar, hem de kırıklar değin biçiminde ve uzanış!n da önemli yer tutar. Bunlar da sıra dağlardandır. Bu türlü dağlara kıvrımlı-kırıklı dağlar denir. Sıradağlar uzanışlarına göre ya düz uzanışlı dağlar, ya da yay biçimli dağlar olur. Sıradağlar, kıvrım şekilleri’ ne göre ya gevşek kıvrımlı dağlar, ya sıkışık kıvrımlı dağlar, ya da örtülü dağlar. (Aşma örtüsü) olarak ayırt edilir
Sırt: İki akarsu vadisini birbirinden ayıran ve birbirine ters yönde eğimli yüzeyleri birleştiren yeryüzü şeklidir. Sırtların üzeri düz olabileceği gibi keskin de olabilir. 
Sızıntı: Bir sıvının bir yerden başka bir yere sızması. Sızıntı kelimesi sular bilgisinde kaynak özelliği göstermeyen, fakat çıktığı yeri ıslatmış olan su sızmaları için kullanılır. Sızıntı sularını birleştirerek küçük pınarlar el de etmek mümkündür. Dağ yamaçlarının şurasında burasında sızıntı yerleri vardır. Sızıntı yerleri çayırlık olur. (Sızma).
Siklon: Döngü.
Simetrisiz vadi:  (Bakışımsız vadi).
Sirk buzulu: Dağların tepesindeki ve yüksek yamaçlardaki küçük çanaklarda yeni oluşmaya başlayan buz türüdür. 
Sirk gölü: Buzul aşındırması ile oluşmuş çanaklarda suların birikmesi ile oluşan göl.
Siroko: Akdeniz ülkelerinde güney den esen sıcak, çoğunca kuru bir yel. Bu yel, Kuzey Afrika üzerinde, bir karsı-döngünün , Akdeniz üzerinde de bir döngünün ya da bir gezici döngünün bulunduğu sırada eser. Çıktığı yer büyük Sahra çölü olduğu için bu yel sıcak ve kurudur. Bu yel Akdeniz e ulaşmak için Atlas Dağlarını aşar bir ara Fön yeli özeliği alır. (Kıble-yeli, Sam-yeli, Hamsin).
Siyasi ve İdari Haritalar: Yeryüzünde veya bir kıtada bulunan ülkeleri, bir ülkenin idari bölünüşünü, yerleşim merkezlerini gösteren haritalardır. Bu haritalardan uzunluk ve alan bulmada yararlanılır. Ancak yer şekilleri hakkında bilgi edinilemez. 
Siyenit: Yeşilimsi, pembemsi renkli iç püskürük bir taştır. Adını Mısır’daki Syene (Asuvan) kentinden almıştır. Siyenit dağılınca kil oluşur. 
Soğuk cephe: Soğuk alın.
Soğuk hava dalgası: Bir böl gede, bir ülkede ara sıra beliren bulunduğu sırada olağanüstü bir olay olarak ta görülen birkaç günlük, ya da uzunca - soğumalar. (Soğuk alın, Gezici döngü, Gezici döngü yolları).
Soğuk kuşak: Kuzey Yarım Kürede 68,5 – 90 enlerııleri arasi Güney Yarını Kürede 48 - 9O Güney enlemleri arasında kalan saha.
Soğukçul bitkiler: Soğuk iklimlerde yetişebilen oraya alışkın bitkiler. Böyle bitkiler soğuğa dayanabilecek bir dış ve iç yapıdadır. Sıcak kuşağın bitkileri 0derecenin biraz üstündeki sıcaklıklarda bile soğuk alırlar. Kutuplara yakın yerlerdeki bitkiler ise, en düşük sıcaklıklara, fazla soğuklara dayanırlar. Bitkilerin soğuk alma zamanları İlkbahar ’a rastlar. (Bitki, Bitki coğrafyası).
Su aşındırması: Akarsu yun, taşları yontması, kemirmesi, eritmesi yoluyla yaptığı aşındırma.
Su bölümü çizgisi: Akarsu havzasını bir birinden ayıran doğal sınır. Birbirine komşu iki akarsu havzasını birbirinden ayıran sınıra su bölümü çizgisi denir. Bir akarsuyun su top lama alanını komşu akarsuyunkinden ayıran doğal sınır. Bu sınırdan başlayan sular, her iki akarsuda ayrı yönlere doğru akar, iki akarsu arasında bir ara çizgisi durumunda bulunan Su bölümü yer kabartılarının her zaman en yüce yerlerinden geçmez. Çukur düzlüklerden de geçtiği çok olur. Su bölümü, kolay eriyebilen taşların geniş yer tuttuğu bölgelerde, kurak bölgelerde, bataklık yerlerde çoğunca belirsizleşir. Su bölümü çizgisi, uzunca bir süre bu yerde kalmaz. Yer değiştirir. Bunun sebebi akarsuların geri geri aşındırmasıdır.
Su boyu ormanı: Bozkırlarla a bozkırlarda ırmaklar boyunca uzanan ormanlar. Böyle ormanları az yağışlı, otluk bölgelerde akarsuların iki yakasında uzanır. Böyle kurakça yerlerde sıra sıra ağaççıkların ormanların yetişebilmesi, ırmağın yanlara sızan sularının burada nemli yerler meydana getirmiş olmasından ileri gelir. Böylece havanın eksik olan nem ve yağışı, ağaç için bu yolla giderilmiş olur.
Su yatağı: Akarsuyun yolu boyunca aktığı yatak. (Yatak).
Subasan taban ovası: Yan aşındırmasını iyice yapmış bir ırmak boyunda uzanan, kum, çakıl, kil gibi taş parçacıklarıyla dolmuş: çok geniş vadi tabanı. Söyle yerlerde geçici göl- erin, gölcüklerin, bataklıkların bulunduğu yerlerdeki tortulanmalarla ova genişlemiş bir görünüş gösterir. (Su basan taban, Vadi tabanı, Ova).
Subtropikal: Yarı tropikal.
Sübtropikal iklim: Dönence-altı iklim.
Sudan çıkmış kıyı: Yer kabuğu oynamaları, yaylanmaları yüzünden, deniz dibi iken yüze çıkmış bulunan yerlerin ki sı. (Kıyı).
Sulama: Bitkinin daha iyi gelişmesini sağlamak, toprak s yükseltmek üzere toprağa su verilmesi işi. Bunun için su bulma, Su sağlama işleri başta gelir. Kurak iklimlerdeki topraklar, başka şartlar aynı ise, nemli iklimlerdeki topraklardan daha verimlidir. Çünkü, nemli iklimlerdeki toprakların besleyici bir kısım maddelerini yağmur suları eritir, götürür. Kurak iklimlerde ise bunlar kalır. Böyle topraklardan en yüksek verimi almak için o toprakları, sulamak gerekir. Sulama eski çağlardan beri bilinir. Bugünkü sulama işleri, eski sulama şekillerinin ilerlemiş durumunu gösterir. Sulama, şu iki temele dayanır:
1 -Suyu bulmak, biriktirmek. Bunun için akarsular boyunda yer yer büğet’ ler (barajlar, bentler) yapılır. Suların kabarık zamanında buralarda göletler belirir. Kurak mevsimde sulamayı gerektiren zamanlarda bu sularla tarlalar, bahçeler suvarılır. Eğer bölgede akarsular, göller yoksa, sulama için kuyular dan faydalanılır, Sulama yapılan yer ler, bozkır, çöl olsalar bile oralardan çok ürün alınır.
2 -Suyu dağıtmak. Bu iş, elde edilen suyu türlü arklarla, su yolları ile tarlalara bahçelere ulaştırmak, oralara dağıtmaktır. Çok eskiden beri türlü yerlerdeki çiftçiler bunu yapmış topraklarını suvarmışlardır. Öyle yerler de vardır ki, bostan dolaplarıyla kuyudan çekilen sular, ağaçlıkları, tarlaları, sular.
Bu dağıtma işinde bir yenilik yapılarak, yağmur yağdırırcasına suyu fışkırtma yoluyla da, toprağın sulan mas, sağlanmıştır ki, buna yağdırma denir. (Akaçlama).
Sular yarımküresi: Ortası, Yeni Zelanda adalarından Güney Adasının doğusunda bir yer olarak düşünülen yer yuvarlağının yarısı. (Karalar yarımküresi).
Sulu tarım: Yağışlarla yetinmeyip gerektiğinde tarlaları sulayarak yapılan tarım.
Suni sulama: Sulama.
Suni taraça: Yapma seki.
Süpürülme: Dar anlamı ile suyun süpürmesi (Su süpürmesi), yelin süpürmesi (Yel süpürmesi) karşılığı kullanılan ve bir yüzey boyunca olan aşınmayı, yontul mavi belirten terim. Geniş anlamıyla türlü etkilerin taşların ufalanması, dağılması, parçalanmış bir örtü halinde belirmesiyle ilgili şekilde giderek türlü dış güçlerle yeryüzünün soyulup süpürülerek git tikçe çıplaklaşması olayı. ( Denü dation).
Sürekli İniş: Bir akarsuyun kaynak yerinden ağzına kadar süren iniş. Bu iniş, akarsu i yatağının başlıca özelliklerindendir. (Akarsu).
Skayer kıyıları: Örtü buzullarıyla biçimlenmiş alanlarda, hörgüç kayaların ve buzul taş tepelerinin sular altında kalmasıyla meydana gelen kıyı tipi. Binlerce adacıktan oluşur.
Step: Bakınız: Bozkır. 
Stratosfer: Troposferin üstündeki atmosfer katmandır. 
Sürekli Rüzgârlar: Genel Hava dolaşımına bağlı, sürekli basınç kuşakları arasında yıl boyunca yön değiştirmeden esen rüzgârlardır. 
Sürüntü: Akarsuların sürükleyip getirdiği, işlediği taş parçaları. Kil, kum, çakıl, yarı köşeli, iri çakıl, kaya parçası büyüklüğünde yuvarlanmış taşlar bunlardandır. Akar suyun sürüklemesiyle de sürüntü toplanır. Dağlık yerlerdeki hızlı akışlı dere boyunda sürüntüler iri olur: Çoğunca çakıl, kaya parçası durumunda bulunur. Irmaklar boyunda ise sürüntüler incelmiş bulunur. :Kil, ince kum, kum çok yer tutar. Öyle ırmaklar vardır içi, bir yılda sürükleyip getirdikleri sürüntüler 150 bin metreküpü bulur. Akarsular gibi buzullar da sürüntü maddeleri getirir. Sürüntü mili denilen yığıntılar buzulların çekilmesi sırasında kalmış killi, diş, buzul-taşları Akarsuların sürüntüleri, zamanla su yollarını kapar, baraj göletlerini doldurur. Bu doldurmaları ,lığlanmarı önlemek için türlü çarelere başvurulur. Bu arada, sürüntü maddelerini toplama yerleri yapıldığı gibi sürüntülerle dolmuş ajan su yolları tarama yoluyla da bunlardan temizlenir. (b Aluviyon).
Süzekli göl: Ayak olarak sadece dipten sızıntısı bulunan göl. Böyle göllere çoğunca karst yörelerinde rastlanır. Gölün fazla suları, gölün dibinden ağır ağır sızar. İç Anadolu’da Ereğli yakınındaki Düden Gölünde olduğu gibi. Dilimizde buna d göl denildiği de olur.
Şahit tepe: Tanık tepe.
Şaryaj: Fransızca charriage taşıma, sürükleme, aşma.
Şaryaj örtüsü: Aşma örtüsü.
Şaryajlı yapı: Aşmalı yapı.
Şehir: DİE göre nüfusu 10.000 üzerinde olan yerleşim merkezi. Çalışan nüfusun çoğunun ticaret, sanayi ve hizmet sektöründe olduğu çok nüfuslu yerleşim merkezi. Kent. Köyden ayrı olarak bir bölgede çeşitli sanat, endüstri ile ticaret, yollar, ulaştırma bakımından böyle bir bölgenin ortasında bulunan büyücek yerleşme yeri Bu bulunuşta şehrin gördüğü birinci dereceden işler olur Ticaret şehri, endüstri şehri, kültür şehri, dini şehir, askeri şehir, yönetim merkezi gibi. Bir şehirde bunlar bir, yada birkaç önemli yer tutar. Bir şehir de evler oldukça sık bir durum gösterir, türlü çalışma alanlarında bir iş bölümü bulunur aydınlatma, temizleme, su, ulaştırma işleri önemli yer tutar. Şehirlerin kin pek küçük (20005000 nüfuslu), kimisi küçük (500020000 kişilik), kimisi orta derecede (20.000 100.000 nüfuslu), kimisi büyük (100.000 1 mil yan nüfuslu), kimisi ise çok büyük’ tür (milyonluk şehir). (bit Büyük şehir, Küçük şehir, Dev şehir, Şehir çekirdeği).
Şehir haritaları: Şehirlerin düzgün olarak gelişmesini sağlamak üzere yapılmış büyük ölçekli ha ritalar. Bunlar çoğunca 1/500, 1/1000, 1/2000 ölçekli olur. Genel bir görünüşü vermek üzere 1/5000 ölçeklileri yapılır. Şehir planı, Şehircilik için çok önemlidir. Böyle bir pF ev yerleri, yollar, yeşil alan er, bahçeler, alışveriş yerleri ve spor alanları belirtilmiş bulunur, Şehirler buna göre ileriki yıllarda gelişmeye, serp doğru gider. (Şehir coğrafyası, Şehircilik, Şehir).
Şelale: (Arapça şelale). Çağlayan. Akarsuların yüksek bir yerden dökülüp aktıkları yer. Büyük çağlayan anlamına gelir. Dilimizde şelale karşılığı olarak çavlan, çağlak, gürlevik, gürleyik, sudüsen, suuçtu, şarlak ve daha bir çok kelimeler vardır. Bunlardan kimisi çağlayan (6. bk.) terimi ile bir anlamda, kimisi ise, büyük çağlayan yani şelale anlamındadır. (Çavlan).
Şemosfer: Atmosferin stratosfer ile İyonosfer arasındaki katmanıdır. 

T
Tabaka Kaynağı: Geçirimli tabakaların topoğrafya yüzeyi ile kesiştikleri yerden suların yüzeye çıkmasıyla oluşan kaynaklara tabaka kaynağı denir.
Taban seviyesi: Akarsuyun döküldüğü göl veya deniz seviyesi.
Taban Seviyesi Ovası: Akarsuların taban seviyesine ulaştığı yerlerde, eğimin azalması nedeniyle taşıdığı maddeleri biriktirmesi ile oluşturduğu ovalardır. Bu tür ovalarda akarsular menderesler yaparak akar. Gediz ve Menderes akarsularının aşağı bölümlerindeki ovalar bu türdendir.
Taban Suyu: Altta geçirimsiz bir tabaka ile sınırlandırılan, geçirimli tabaka içindeki sulardır. Bu sular genellikle yüzeye yakındır. Marmara Bölgesi’ndeki ovalar, Ege Bölgesi’ndeki çöküntü ovaları, Muş, Erzurum ve Pasinler ovalarındaki yer altı suları bu gruba girer.
Tabanlı Vadi: Akarsu, yatağını taban seviyesine yaklaştırınca derine aşınım yavaşlar. Yatak eğiminin azalması akarsuyun menderesler çizerek yanal aşındırma yapmasına neden olur. Yanal aşındırmanın artması ile tabanlı vadiler oluşur.
Tabla Biçimindeki Volkan: Akıcı lavların geniş alanlara yayılmaları sonucunda oluşur. Örneğin Hindistan’daki Dekkan Platosu.
Talveg: Akarsu yatağının en derin yerlerini birleştiren çizgi.
Takke buzulu: Dağların bütün yamaçlarını kuşatan buzul türüdür. 
Taraça: Bakınız: Seki. 
Tarama Yöntemi: Tarama yöntemi ile yapılan haritalarda, yer şekilleri kısa, kalın, sık ya da ince, uzun, seyrek çizgilerle taranmış olarak gösterilir. Eğim arttıkça taramaların boyları kısalır, sıklaşır ve kalınlığı artar. Eğimin az olduğu yerlerde ise taramalar uzar, seyrekleşir ve incelir. Taramanın yapılmadığı yerler ise düzlükleri göstermektedir. Tarama yöntemi ile harita yapımının zor olması, yükselti, eğim bulma gibi hesaplamaların yapılamaması gibi nedenlerden dolayı bu yöntem günümüzde kullanılmamaktadır.
Tarım: Toprağa ekip biçme ve dikme etkinlikleri.
Taş: Yer kabuğunu oluşturan ana malzemeye verilen genel ad. Aynı anlamda, kaya ve kayaç terimleri de kullanılır.
Taş ev: Arazinin dağınık olduğu yerlerde taşın, yapı malzemesi olarak kullanıldığı evlerdir.
Taşa-toprağa dayalı sanayi: Tuğla, kiremit, kireç, çimento, fayans, karo gibi inşaat malzemelerinin üretildiği sanayi kolu.
Taşkın ovası: Akarsuların taşıdığı malzemelerin birikmesi ile meydana gelen ova.
Taşküre (Litosfer): Dünya'nın manto katmanının  üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmanıdır. Kalınlığı ortalama 100 km’dir. Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir. 
Tatil köyü: İç ve dış turizme hizmet vermek amacıyla turistik bölgelerde köy şeklinde kurulmuş konaklama tesisleri.
Tayga: Sibirya’da iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlar.
Tebeşir: Derin deniz canlıları olan tek hücreli Globugerina (Globijerina)’ların birikimi sonucu oluşur. Saf, yumuşak, kolay dağılabilen bir kalkerdir. Gözenekli olduğu için suyu kolay geçirir. 
Tekstil: Dokuma.
Tekstil sanayi: Her türlü giyim eşyalarının üretildiği sanayi kolu.
Tektonik: Yerkabuğunun türlü yapıları ile buna neden olan olayları açıklayan bilim kolu
Tektonik göl: Yerkabuğunun tektonik hareketleri sırasında oluşan çanaklardaki göllerdir. Dağ oluşum hareketleri sırasında kırılarak çökme sonucu meydana gelmiş çanaklarda suların birikmesi ile oluşmuş göl.
Tektonik hareket: Yer hareketi, Dünya’nın kabuğunda kırılma, kıvrılma. takım halinde yükselme ve çökme olaylarını kapsar.
Tenör: Maden cevheri içindeki saf maden oranı. Bir maden kütlesindeki cevher (filiz) miktarına tenör denir. Bu miktar genel olarak % ile ifade edilir.
Tepe: Bir doruk noktası ve onu çevreleyen yamaçlardan oluşmaktadır. 
Termik Basınç: Dünya’nın  küreselliği nedeniyle ısınma ve soğumaya bağlı oluşan basınçlardır. 
Teraküm ovası: Akarsuların sürükleyip getirdiği kil, kum, çakıl gibi taş parçacıklarının yığılmasından doğmuş ova. Bu verimli ve çoğunlukla geniş düzlüklerdir.
Termalizm: Şifalı sulardan faydalanma faaliyetleri.
Termik santral: Çeşitli yakıtlardan açığa çıkan ısı enerjisini elektrik enerjisine çeviren tesis. Katı, sıvı ya da gaz yakıt kullanarak elektrik üreten santral.
Termik Ekvator: Meridyenlerin en sıcak noktalarını birleştiren eğriye termik ekvator denir. 
Termometre: Sıcaklık ölçümü için kullanılan alet.
Terra rossa: Akdeniz iklim bölgesinde kalkerli arazilerde oluşan kırmızı topraklar.
Ters Alizeler (Üst Alizeler): Ekvator’dan (TAB), 30° enlemlerine (DYB) doğru esen üst rüzgârlardır. Her yerde ve her zaman görülmezler. Yeteri kadar sürekli ve güçlü değillerdir. 30° enlemleri çevresinde aşağıya doğru alçaldığından yağış oluşumunu engellerler. 
Tersiyer: Yer yuvarlağının gelişme tarihinde, Üçüncü Çağı karşılayan Neozoik oluşuk grubu.
Tijale: Tundralarda görülen donmuş topraklar. Yazın çözüldüklerinde bataklık haline gelirler.
Tombolo: Kıyı oku ile açıktaki bir adanın karaya bağlanması ile ortaya çıkan şekil. Bağlama Seti Kıyı okları karaya yakın adalara doğru oluştuklarında, zamanla ada ile ana kara birbirine bağlanır. Oluşan bu şekle tombolo denir. Örneğin Marmara Bölgesi’ndeki Kapıdağ Yarımadası bir ada iken, tombolo ile ana karaya bağlanmıştır. Ayrıca Sinop ili de bir tombolo üzerinde kurulmuştur.
Tomruk: Ormanların kesilmesiyle elde edilmiş kalın ve düzgün kütük.
Toplu yerleşme: Kırsal kesimde konutların birbirine yakin kurulması ile oluşmuş yerleşme biçimi.
Topografya: Yeryüzünün görünen yüzey şekilleri. Yeryüzünün görünen yüzey şekillerinin gibi özellikleri. Yer yüzü biçimlerinin bir kağıt üzerine bütün özellikleriyle çizilmesi işini öğreten bilim ve sanat.
Topografya Haritaları: İzohips (eş yükselti) eğrisi yöntemi ile yapılır. Araziyi ölçekleri oranında ayrıntıları ile gösterirler. Ölçekleri 1 / 20.000 ile 1 / 500.000 arasında değişir. 1 / 20.000'den büyük ölçekli olanlar kadastro işlerinde ve askeri amaçlarla kullanılır. Bu haritalardan ölçek, uzunluk alan ve eğim hesaplamada yararlanılır. 
Toprak Haritaları: Bir bölgenin toprak özellikleri ve dağılışları hakkında bilgi veren haritalardır. Bu haritalardan, yetiştirilecek ürünlerin belirlenmesi, buna bağlı olarak topraklardan daha iyi verim alınabilmesi gibi birçok konuda yararlanılır. 
Transgresyon: Jeolojik zamanlar içinde denizin karaları basması.deniz sularının yükselmesi.Epirojenik hareketlere bağlı olarak her devirde kara ve deniz seviyeleri değişmiştir. İklim değişiklikleri ya da tektonik hareketler nedeniyle denizin karalara doğru ilerlemesine transgresyon (deniz ilerlemesi)
Traverten: Kalsiyum biokarbonatlı yer altı sularının mağara boşluklarında veya yeryüzüne çıktıkları yerlerde içlerindeki kalsiyum karbonatın çökelmesi sonucu oluşan kimyasal tortul bir taştır. 
Traverten: Genellikle sıcak su kaynaklarının yakınında  ve kalsiyum karbonatlı suların yayılarak aktığı alanlarda, kirecin çökelmesi ile oluşan basamaklardır. En güzel örnekleri Denizli-Pamukkale’dedir. 
Troposfer: Atmosferin, yeryüzüne temas eden, alt bölümüdür. 
Tundra: Düşük sıcaklığa ve kuraklığa uyum sağlamış olan kısa boylu çalılar, otlar ve yosunlardır. Bu  bitki örtüsüne tundra adı verilir. 
Turunçgiller (Narenciye): Portakal, mandalina, greyfurt, turunç ve limon bitkilerine genel olarak turunçgil denir. 
Tsunami: Bakınız: Dalgalar. 
Tundra: Kutuplara yakın bölgelerde görülen iklim türü ve bitki örtüsü.
Tundra Toprakları: Tundra ikliminin görüldüğü bölge topraklarıdır. Yılın büyük bir bölümünde donmuş haldedir. Yaz aylarında sadece yüzeyde ince bir tabaka halinde çözülme görülür. Geniş bataklıklar oluşur. Bitki örtüsü çok cılız olduğundan humus tabakası yoktur. Verimsiz topraklardır. Buralardaki kısa boylu ot, çalı ve yosunlara tundra adı verilir.
Turistik: Turizm ve turistle ilgili.
Tuzla: Tuz elde edilen yer.
Tüf konisi: Volkanizma sırasında çıkan küllerin oluşturduğu küçük tepeler. Volkanlardan çıkan küllerin ve diğer kırıntılı maddelerin birikmesi ile oluşan konilere denir. Örneğin ülkemizde Kula ve Karapınar çevresindeki koniler kül konileridir.
Türbin: Elektrik santrallerinde akarsu veya buhar gücüyle dönen ve jenaratörün dönmesini sağlayan araç.
Türkiye’nin  Matematiksel Konumu: Türkiye 36° - 42° Kuzey enlemleri, 26°-45° Doğu boylamları arasında yer alır. 

U-Ü
Uçma meteorolojisi: Günden güne önem kazanan, uçak gidiş gelişlerinin güvenliği için hava durumu üzerine sık sık bilgi vermeye çalışan bir meteoroloji kolu. Birçok ülkelerde uçma meteoroloji ki,devlet meteoroloji işleri arasında yapılır. Uçak alanları için önemli olan hava durumu,1 görüş uzaklığının ve bulutların alt sınırının iyi bilinmesidir
Uç bölgeler: Kara gövdesinden epeyce ileri doğru uzanarak sokulmuş yerler. Güney Afrika,Güney Amerika’nın ucu,Somali ülkesi birer uç bölgesidir. (Yarımada).
Uçurum: 1 — Kalın ve çatlaktı kalker tabakalarının bulunduğu yerlerde görülen doğal oyuklar. Bu oyukların çapı, bir kaç santimetreden birkaç yüz metre ye kadar değişir. Derinlikleri 200- 300 metreyi bulur. Bunlara türlü bölgelerde ayrı ayrı adlar verilir. (Obruk).
2 — Kayaların çok dik olan yerlere de uçurum adı verilir.
Ufalama: Suların eritmesi ve çatlamalar yüzünden yeryüzündeki taşların dağıtması, erimesi, parçalanma sı olayı. Bunun için taş ufalanması, ya da sadece ufalanma terimi kullanılır. Almanca’da bu olay bir kelime ile belirtilir. Bundan sonra bunun kimyasal olanı, fiziksel olanı ayırt edilir. Fransızca’da ise, taşları ufalama olaya göre, ufalanma iki şekilde belirtilir. Bunlardan biri erime çürüme yoluyla olan ufalanma için öteki parçalanma yoluyla ufalanmalar için kullanılır. Dilimizde taşların ufalanması bir kelime ile belirtilmektedir Ufalanma. Bundan sonra kimyasal ufalanma, fiziksel ufalanma diye taşların başlıca iki dağılma şeklini betirtilir. Yüzü, yeryüzüne çıkmış her taş ufalanır Yani erir ya çürür, ya dağılır, ya da parçalara ayrılır. Bu olay taşın ufalanmasıdır. Böylece yeryüzünde bir “ufalanmış taşlar örtüsü ve bun dan doğmuş olan toprak’ vardır. Bu örtünün ve toprağın di binde henüz ufalanmamış ana-kaya bulunur. Taşların ufalanması, ya aralıklarla beliren doğal şartların değişmesi yüzünden olur Gece ile gündüz arasındaki büyük sıcaklık ayrılığı, birbiri ardınca gelen yağışlı ve kuraklık, güneşlenme gibi. Ya da sularin eritmesi, çürütmesi şeklinde belirir. (Taşlar)
Ulaştırma: Her türlü yolcu, yük, haber taşıma işleri. (Ulaştırma coğrafyası)
Ulu deniz: Uluslararası ırmaklar Birkaç devletin toprağından geçen, ya da bunlar arasında sınır olan, taş işlemesine elverişli bulunarak denize kadar olan bölümlerinde ayrı topraklardan geçen ırmak. Tuna gibi. (Irmak).
Umki morenler: Buzul-taşları.
Umman: Okyanus.
Umümi coğrafya: Genel coğrafya.
Uvala: Genişleyip, derinleşen dolinlerin birleşmesiyle oluşan, dolinlerden daha büyük çukurluklardır.  Uvaların düzensiz şekle sahip olması ve tabanlarındaki erimeden geriye kalan kalker çıkıntıları dolinlerden kolayca ayırt edilmesini sağlar. 
Uyarca: Kurak ve nemli mevsimlerin birbiri ardından geldiği, kış ve yaz mevsimlerinin belirgin olduğu bölgelerin bu şartlarına uyar şekilde değişikliğe uğrar bitkiler. Sözgelişi, soğuk mevsim yaprakların dökülmesi, kimi yaprakların iğne biçimine girmesi gibi. Uyarca kelimesi, tropofit karşılığıdır.
Uyumlu akarsu: Gütme kelimesinden alınarak yapılmış bir terim olan consequent teriminin Türkçe karşılığı. Uyumlu akarsu sözü, ilk zamanlarda sadece dar anlamı ile kullanılmış yani bir yana az eğimli, sert-yumuşak tabakaların bulunduğu yerler için bir terim olan da, zamanla anlamı genişlemiş bugün bir yamaç eğimini güden sular için de kullanılır olmuştur Uyumlu akarsuların uyumlu ü dileri vardır.
Uyumlu kıyı: Kıyı boyunca uzanan kıvrım sıradağlarının her türlü eğilip bu uzanış ama uyan kıyı çizgisi. Böyle yerlerde kıyı çizgisi, dağ uzanışını güder. Böyle kıyılara Pasifik kıyı örneği de denir. (Boyuna kıyı, Enine kıyı).
Uyumsuz kıyı: Kıyı boyundaki dağları dar bir açı ile kesen kıyı çizgisi. Böylece deniz birbiri ardına uzanan sıradağ uzantılarını, uzunlama vadileri yalar. Ara yerlerde de büyücek ovalar bulunur. Böyle kıyılara Atlantik kıyı örneği denir. Sınırı tersi uyumlu kıyıdır (bk, Enine kıyı, Boyuna kıyı),Bir bölgede bugün iş bulunan dış güçlerle açıklanamayan, bu yüz den geçmiş jeoloji çağlarında orada işlemiş güçlerle açık mümkün olan olay Sözgelişi, bugün bir yeryüzü biçimi olarak ve artık alınmaktan kalmış gördüğümüz yerlerde bir zamanlar, kum yığılmalarının olmuş bulundu. çıkarmak mümkün olur. Yine bugün buz yağı görülen yerlerde, orada şimdi buz bulunma sayesinde, böyle yerlerde geçmişte bu işlevi için gücün bulunduğunu çıkarmak mümkün olur.
Uzantı: Türlü coğrafya olayları için gövde dışında uzanan bölümleri belirtmek üzere kullanılan bir terim. Bu uzanan bölümler ya geçici olur (hava basıncı alanlarında olduğu gibi), ya da devamlı bulunur (yeryüzü şekilde olduğu gibi). Su kavramla ilgili olarak meteoroloji ve klimatoloji basınç merkezlerinde (ana basınç alanının) zaman zaman uzantılar yapması, sıcaklık kuşakianndan olan uzantılar (bk Hava kestirmesi) belirir. Ayrıca, ana kara gövdesinden türlü yönlere doğru uzanmış yarım-
Üçüncü Çağ: Memeli hayvanların üretildiği bu günkü bitki topluluğunun belirdiği çağ. Bu çağın 55-65 milyon yıl sürdüğü sanılmaktadır. Bu çağın, ilk bölümüne Alt Tersiyer denir. Bu sıralarda gelişmiş olarak memeli hayvanlar belirmiştir Üçüncü Cağın ikinci bölümüne Üst Tersiyer, ya da Genç Tersiyer denir. Bu sıra insan özelliğini taşıyan ve Hominidae (Fosil adam) denilen familya asıl maymunlardan ayrılmaya başlamıştır. Üst Tersiyerin hemen ardından Üçüncü Çağın devamı olarak kimi kaynaklarca, pleistosen gelmektedir. (Jeoloji çağları).
Üçüncü Zaman (Neozoik): Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. Zamanın önemli olayları: Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması. Linyit havzalarının oluşumu. Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması.  Alp kıvrım sisteminin gelişmesi. Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı.
Ülke: Bir devletin idaresi altındaki toprakların tamamı. Bir başka şekli Memleket devletin hükmü altında bulunan yerlerin topu. Böyle bir yerde kara, su, hava hep birden ülkeyi meydana getirir.
Ülke bakımı: Ülkenin türlü yerlerinin doğal varlıklarını, gücünü korumak, ya da arttırmak için yapılan düzenli işlerin bütünü. Bu işte başlıca amaç, bölgenin verimini sürekli olarak sağlayarak bu verimi arttırmaktır. Bunun için de faydalanılan bütün doğal varlıklara özenle bakılır, bunlar yıpratıcı işletmelerden sakınılır.yıkıcılıktan korunur. Sözgelişi, yamaçlardaki toprakların, selli yağmur suları ile süpürülmesi önlenir Toprak korunması), toprağın, suyunu kaybetmemesine çalışılır, ormanlar gelişigüzel kesilmekten korunarak bilgiye dayanacak şekilde bunlardan faydalamna yollar aranır ve gösterilir, suları n arı tutulmalarına çalışılır.Bü bunlarla birlikte 0 bölgeden daha çok faydalanılmış olur. Böylece bölge bakımı ile bir bölgeden sürekli olarak verim elde etmek mümkün olur. Ülke bakımı toprak bakımı ile ilgili işlerin düzenlenmesi için nüfusu çoğalmış, sanayii genişlemiş bir çok ülkelerde, bölge plancılığı na büyük önem verilmiştir, Bu planlamalar, türlü konulara da bağlanmağa çalışılmıştır.
Ülke bilgisi: Üzerinde yaşanan bir yörenin, bir bölgenin,bir ülkenin her çeşit varlığını,özelliklerini tanıtan bir coğrafya bilgi topluluğu içinde asıl coğrafya konularından başka daha birçok konular yer almıştır.
Ülke coğrafyası: Yerel coğrafya. Yeryüzündeki türlü yerlerin olayları ile coğrafya bakımından özelliğini araştıran coğrafyanın geniş bir bölümü. Ülke coğrafyası içinde, böyle bir bölgenin yeryüzündeki yeri,burada birbirleri üzerine karşılıklı etki yapan olaylar incelenir Yeryüzünün böyle bir parçasında yeryüzü biçimleri iklim,su,toprak, bitkiler,hayvanlar,insan ve onun işleri gibi bütün coğrafya olaylarının birleşme şekli araştırılır. Bir gelenek olarak ta önce buradaki yeryüzü şekileri öne alınır, bundan sonra sırasıyla öteki olaylar belirtilir. Böylece çözümleme ile başlanan araştırmaların verileriyle, birleştirmeye doğru gidilir. Coğrafyanın özü burada toplanır.
Ülke plancılığı: Bir ülkede düzensizlikten doğabilecek türlü zararları önceden gidermek için bütün bir ülkede birbiriyle bağdaşabilen işlerin yapılmasını ve yerin gerekli işler için en uygun şekilde kullanılmasını sağlayacak işlerin tümü.Ülke plancılığı ile insan topluluklarının ihtiyaçlarından doğarak kendisi için en faydalı yaşama şekli sağlanmış olur. Bugün her türlü plancılık, bu arada ülke plancılığı gittikçe genişlemektedir.

V
Vadi: Akarsuyun içinde aktığı, kaynaktan ağıza doğru sürekli  inişi bulunan, uzun çukurluklardır. 
Volkan Bacası: Magmanın yeryüzüne ulaşıncaya kadar geçtiği yola volkan bacası denir. 
Vadi buzulu: Sürekli beslenerek sirkten taşan ve vadi boyunca aşağı hareket eden buzul türüdür
Vadi brizi: Vadi yeli.
Vadi dizisi: Gittikçe alçalan su-bölümleri arasında birbirine açılan vadilerin bulunması durumu.
Vadi Kaynağı: Yeraltına sızan suların bulunduğu tabakanın bir vadi tarafından kesilmesi ile oluşan kaynaktır. Genellikle vadi yamaçlarında görülür.
Vadi menderes: Menderes çizen akarsuyun, geçtiği yeri aşındırırken yanlara doğru bu büklümleri güden vadi yamacı uzanışına uygun olarak uzanan menderesler. Gömük menderes, Serbest menderes).
Vadi tabanı: Akarsuyun içine yerleştiği vadinin en alçak kesimin deki düzlükler. Genişliği, vadiden geçen akarsuyun büyüklüğü ile ilgili olarak değişen geniş uzun düzlük. Vadi tabanı, kimi yerde bir iki sıra tarlaya yer verecek kadar dardır, kimi yerde ise bir ovayı andıracak kadar geniştir. Vadi tabanı, akarsuyun yanlama aşındırması, aşına aşına yamaçların gerilemesi yüzünden genişler Hele menderesler çizerek akan ırmaklarda bu taban belli bir şekilde genişleyerek gelişir. Vadi tabanı, kimi yerde ara sıra su altında kalır. (bk, Su-basan taban)
Vadi yeli: Sıcak ve durgun havalarda beliren günlük dönemli yel. Vadi yeli, yaz günlerinde öğleye doğru vadilerden dağlara, sırtlara eser. Şu yüzden eser: Sabahleyin ve biraz daha sonra yamaçlar, çukurdaki ovalardan ve vadi tabanlarından daha çok ısınır. Buralarda az fark ile de olsa alçak basınç alanları belirir. İşte bu yüzden öğle ye doğru çukur yerlerden (ovalardan ve vadilerden) dağ yamaçlarına doğru yel esmeye başlar. Bu yel, ırmak boylarından yukarılara doğru sokulduğundan vadi yeli adı ile anılır. (bk Dağ yeli, Yerel rüzgar, Hava basıncı).
Vados su: Yeraltına sızmış sular vados sulardır Bunlarla beslenen kaynaklar vados kaynakları adını alır.
Vaha: Çöllerde suların yeryüzüne çıktığı kaynak ve çevresi. Çöllerde suyun çıktığı, bitkilerin bulunduğu. çoğunlukla yerleşim alanı olan bölge.
Vaziyeti coğrafiye: Durum, Coğrafi durum.
Vejetasyon: Bir bölgedeki bitki topluluğunun meydana getirdiği örtü. Orman, bozkır, çayırlık birer bitki örtüsüdür.
Verimlilik: Geniş anlamı ile bir canlı varlıktan doğan yeni varlıklar ve eşler. Bununla ilgili olarak, bir tarlanın verimliliğinden söz edilir, Tarlanın toprağı canlı bir varlıktır. Bu toprak verimli olur ya da verimsiz olur. Toprakla ilgisi göz önüne alınarak, tarlanın bitek olduğu da söylenir. Böylece bir tarlanın bitekliğinden de söz edilir ki, bu da tarlanın verimliliği demektir.
Verimsiz: Verimi az, ya da verimsiz, bitek olmayan toprak. Verimsizin tersi verimlidir.
Vertisol: Kilce çok zengin yağışlı dönemlerde bünyesine su alarak şişen kurak dönemlerde ise suyunun buharlaşması ile derin yarıklar şeklinde çatlayan toprak.
Volkan: Büyük Yanardağ. Magmanın yer yüzüne çıkması ile oluşmuş koni şeklindeki yanardağ.
Volkan Bacası: Magmanın yeryüzüne ulaşıncaya kadar geçtiği yola volkan bacası denir.
Volkan Bombası: Volkan bacasından atılan lav parçalarının havada dönerek soğuması ile oluşur.
Volkanik Göller: Volkanik patlamalar ile oluşan çanaklardaki göllerdir. Krater gölü, kaldera gölü ya da maar gölü gibi çeşitleri vardır. 
Volkan Konisi: Lav, kül, volkan bombası gibi volkanik maddelerin üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi, koni üzerinde oluşan çukurluğa krater denir.
Volkanik Gazlar: Volkanizma sırasında su buharı, karbon dioksit, kükürt gibi gazlar magmadan hızla ayrışarak yeryüzüne çıkar. Büyük volkanik bulutların oluşmasını sağlar.
Volkanik Kıyı: Oluşumları volkanizmaya bağlı adaların kıyı tipidir. Her taraftan dalga aşındırmasına uğrayan volkanik kıyılarda gelişkin falezler ve dar kıyı aşınım düzlüğü vardır. En güzel örnekleri Hawai ve Endonezya adaları kıyılarında görülmektedir.
Volkanik Set Gölleri: Volkanik olaylar sırasında çıkan lavların bir çukurluğun önünü kapatmasıyla oluşan göllerdir.
Volkanik Tüf: Volkanlardan çıkan kül ve irili ufaklı parçaların üst üste yığılarak yapışması ile oluşan taşlara volkan tüfü denir. 
Volkanizma: Yerin derinliklerinde bulunan magmanın patlama ve püskürme biçiminde yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir. 
Volkan Konisi: Lav, kül, volkan bombası gibi volkanik maddelerin üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi, koni üzerinde oluşan çukurluğa krater denir. 

Y
Yabancıl: İnsan bakımı yönünden ve yetiştirmeden uzak kalmış bitki ve insana alışmamış Hayvan.
Yağdırma: Suyun püskürtülerek, yağmur yağmasının sağlanması şeklinde olan sulamadır. Son yıllarda yağdırma yoluyla yapılan sulama değer kazanmıştır. Yağdırmanın faydası, bitkinin hemen alabileceği oldukça az suyun verilebilmesidir. Ayrıca, sulamada yer yer beliren lığlanmalar ortadan kalkmış olur. Ancak, yağdırmanın yapacağı etki, suyun toprağa islemesi, toprağı örten bitkiler, yağdırmanın sık sık yapılması, su damlalarının serpilişi ile ilgilidir. Yağdırma için, çoğunca akarsularla tatlı sulu göllerden faydalanılır. Fakat yeraltı sularından ve bir yerden boşalmakta olan sudan da fayda görülür. Yağdırma için yapılmış çeşitli, birçoğu sade olan araçlar vardır. Bu araçlar yoluyla suyun basınçlı olarak fışkırtılması mümkün olur. Bu fışkırtma ya ağır ağır dönerek çevresini sulayan dönen yağdırıcılarla yapılır, ya da uzağa su püsküren uzağa yağdırıcılarla olur. Yağdırılan suyun uzağa aşabilme derecesine göre, kısa yağıcı, orta yağdırıcı, uzağa yağdırıcı açlarından söz edilir. Yağdırıcı araçlar içinde en çok kullanılanı dönen yağdırıcılardır.
Yağış: Havadaki nemin doyma noktasını aşıp, su damlacıkları, buz kristalleri veya buz parçacıkları şeklinde yoğunlaşmasına yağış denir. 
Yağış rejimi: Bir bölgeye düşen yağış miktarının yıl içindeki dağılımı.
Yağlı bitkiler: Yağ elde edilen, bunun için yetiştirilen bitkiler. Ilıman belgelerde olduğu gibi, sıcak bölgelerde de türlü yağlı bitkiler yetişir.
Yağmur duldası: Denizden esen yağmur getirici yellere dönük olmayan yamaç. Böyle yerler, dağların az yağış alan yamacıdır, (Bakacak, Dulda).
Yağmur haritası: Yıl İçinde düşen yağmur tutarını gösteren harita, (Yağmur).
Yamaç: Yeryüzündeki eğimli yüzeylerdir.  
Yağmur ormanı: (Balta girmemiş orman).
Yağmurlu bölgeler: Yılda 1000 mm. den çok yağmur alan bölge. Bu türlü bol yağmurlu bölgeler arasında sıcak kuşağın balta girmemiş ormanlar bölgesi, muson rüzgarları bölgesi, ıhman kuşağın deniz iktim özelliği gösteren yerleri vardır. Bu arada Kuzey Anadolu'nun Karadeniz'e dönük aklanında bol yağmur yağar. Yeryüzünün en çok yağmur alan yeri muson bölgesinde Assam'daki Cherrapunji'dir. Burası yılda 12 metre yağmur alır.
Yalama: Yeryüzü kabarıklıklarını, çukurluklarını belirtmek için kullanılan, temeli gölgelemeye dayanan bir Harita çizme yolu. Yer biçimlerini, bu arada dik yamaçları, yatık yamaçları göstermek için eğim ile orantılı bir gölgelemeye baş vurulmuştur,Bunda temel şudur Eğim ne kadar çok ise gölge o derece arttırılır. Buna göre, eğimi az olan yerle, açık renk ' te ya da açıkça renkte olur. (Taramalar, Işıklama, Aydınlatma)
Yalınkaya: Yağmur . sularının süpürmesinin, yel üfürmesi ; nin taş ufalanmasından daha güçlü ve çok olduğu yerlerde gittikçe çıp ; jaklaşmıs, ana kayaları yüze çıkmış yerler. Yeryüzünün % 10'u böyle yalınkaya yerlerdir. Böyle yerlerde bitkilerin kökünü salabileceği toprak gittikçe silinmiş, kayalar yüze çıkmıştır. Yalınkayalar artık sadece kaya kayalık olmağa doğru gitmiştir.
Yalınova: Çöllerde görülen, aşınmaların İleri gittiği düzce, fakat çok yeri kaya olan düzlükler, (Hammada, Ova, Yontukdüz, Yarıova, Yalınkaya, Kaya, Kayalık).
Yalıyar: Falez. Dalga aşındırması sonucu oluşan sarp kıyılar.
Yamaç: Yeryüzündeki eğimli yüzeylerdir. Bir akarsuyun yatağının her iki yakasında türlü eğimlerle uzanan yükseklikler. Buna vadi yamacı denir. Dağların, tepelerin, bayırların da yamaçları vardır. Bunlara Dağ yamacı. Tepe yamacı denir. Yamaç biçimleri aşınmaya ve taşların Özelliğine bağlıdır.
Yamaç buzulu: İkinci dereceden ve İyi gelişmemiş buzul. (Buzul).
Yanardağ depremi: Yanardağların belirmesi sırasında, yer kabuğunda görülen, sezilen sarsıntılar, (Deprem).
Yanardağ patlaması: Yanardağların patlar şekilde canlılık göstermeleri olayı. (Patlama).
Yandan aşınma: Akarsu yatağının yanlara doğru genişlemesi olayı. Buna yanlıma aşınma da denir. Bu türlü aşınmalar sırasında akarsu, geçtiği yerin yanlarını kemirir, oyar. Bunun daha yukarısına doğru uzanan yamaçtaki ufalanmış taş parçalan da kaymalarla suyun kıyısına ya da içine düşer. Yandan aşınma, derine olan aşınmadan daha uzun sürer. Ancak, derine ve yana olan aşınmalar, birlikte işlerler. Her iki yöndeki islemelerle akarsu yatağı genişler, Yandan aşınma, ırmağın her İki yakasında bir olmaz. Irmak, bir kıyısını öbüründen daha çok kemire bilir. Böylece ırmağın menderes biçimleri belirir. Bunun da çarpak, yığınak yerleri doğar. (Derine aşınma).
Yapay Set Gölleri: Akarsu vadisinin önünün yapay bir setle kapatılması ile oluşan baraj gölleridir. Baraj gölleri enerji üretmek, içme ve sulama suyu sağlamak, erozyonu önlemek, taşkınlardan korunmak amacıyla yapılır.
Yar: Deniz, göl kıyılarında, dimdik yüksek yerler. Yar, gerisindeki yayla yüzü, ya da dağ ile önündeki dalga düzlüğü ile birlikte, bir bütün olarak göz önüne alınır. Denizin, ya da gölün suları, bu dik kayalıkların hemen önünden başlar. Kim yerde denizin suları ile bu kayalık yar arasında kumluk, çakıllı dar bir yer bulunur. Yar'ın özelliği, bunda asıl yar denilen dik yerden başka önündeki dalga düzlüğü, daha ileride denir altındaki kayşat yeri, dalga oyuğudur. Bu yönleri kendinde toplamış bulunan bir yar, deniz yüzünden sadece 1015 metre yükseklikte de olsa, yır adını alır. Kuzey ve Güney Anadolu kıyılarında birçok yarlar vardır.
Yara yeri: Yer kabuğunun durup durup sarsıldığı, deprendiği yerleri. Böyle yerler çınlanmış kırık veya tazelenmiş kırık yerleridir. Yer kabuğunun kırılmaya uğramış yerlerinin kimisinde (Kırık, Kırılma) kırığın yani f ay'm uzandığı yerde bu kırılmış yer yeniden canlanabilir, böylece orada bir kırılma canlanması veya kırılma tazelenmesi olur, böylece o yerde kırık yer canlanmış bulunur, canlanmış kırık belirmiş olur. İşle yer kabuğunun böyle yerleri yara yerleridir. Bu yara yerlerinde durup durup kırılmalar ve bununla İlgili olarak depremler belirir. Yeryüzünün böyle yerlerinden biri Kuzey Anadolu'da doğu batı doğrultusunda uzanır, Yer kabuğu).
Yardang: Kil, marn, kumtaşı gibi sert olmayan, kolay aşınabilen taşların süpürülmüş inden doğmuş İnce uzun yarıntılar. Tortul kayaların zayıf kısımlarının aşındırması ile rüzgar yönüne paralel uzanan U profilli oluklar oluşur. Yardang adı verilen bu şekiller Orta Asya’da yaygındır.
Yarma Vadi (Boğaz): Akarsuyun, iki düzlük arasında bulunan sert kütleyi derinlemesine aşındırması sonucunda oluşur. Vadi yamaçları dik, tabanı dardır. Akarsuyun yukarı bölümlerinde görülür. 
Yayla: Yaz aylarında hayvan otlatmak veya tarımsal faaliyette bulunmak amacıyla gidilen geçici yerleşmelerdir. Yaylalar dinlenmek  amacıyla gidilen yazlık sayfiye yerleri de olabilir. 
Yel yarıntıları: Bu yarıntılar arasında çoğunca sivri durumları ile sırtlar sıralanır. Orta Asya çöllerinde bunun türlü biçimleri görülür. Yardang kelimesi de oradan alınmıştır, (Rüzgar aşındırması).
Yerel Saat: Bir noktada Güneş'in gökyüzündeki konumuna göre belirlenen saate yerel saat denir. Aynı boylam üzerindeki noktalarda yerel saat aynıdır. Herhangi bir meridyenin Güneşin tam karşısına geldiği an, meridyen üzerindeki tüm noktalarda yerel saat 12.00'dir.Güneş, doğudaki bir noktada batıdaki yerlere göre daha önce doğar ve daha önce batar; bu nedenle yerel saat doğudaki yerlerde daha ileridir. 
Yığılma: Jeolojide yığılma sözünden denizlerde, tatlı sular içinde birikmiş her türlü taş yığıntıları anlaşılır. Bunlar arasında kırıntı yığınları (detritik depolar), türlü taşların denize, göl çanaklarına sürüklenerek biriktirilmesinden doğmuş yığılmalar vardır. Bunlar kat kat yığıldıkları İçin buralarda tortulanma olur. Bir de kimyasal yığıntılar vardır.
Yığıntı kıyıları: Birikinti kıyısı.
Yıldız: Türkiye’ye kuzeyden esen soğuk rüzgârlardır. Karadeniz kıyılarına yağış bırakırlar. Kar yağışına neden olurlar. Karayel ile karışık estiğinde kar fırtınaları görülür. 
Yoğunlaşma: Atmosferdeki su buharının gaz halden  sıvı ya da katı hale geçmesine yoğunlaşma denir. Yoğunlaşmanın temel nedeni sıcaklığın düşmesidir. 
Yontuk basamağı: Yükselmenin ve duraklamanın birbiri ardınca sürdüğü yerkabuğu hareketleri bölümlerinde yontulmuş düzlüklerle birlikte giden yontulmuş basamaklar. Yontuk basamağının kırılmalarla, ya da tabaka sertliği İle İlgisi yoktur. Bunlar duraklama durumundaki yer kabuğunun yontulmuş yerlerinin yükselmeye uğramasıyla belirmiş basamaklardır.
Yontuk horst: Her yanı kırıklarla çevrili, fakat üstü bir yontukdüz durumunda olan tek dağlar. Yontularak düzleşmiş, yassılmış, alçalmış bir bölgede yerkabuğu hareketleri yüzünden kırılmalara uğramış yerlerde, kırıklar arasında kalarak bir bölüm yükselmiş olur ki, bu bir yontukhorsl (Horst) dağı meydana getirir, (Dağlar, Yerinden oynama).
Yöre: Bölüm içerisinde farklı özelliklere sahip, bölümden daha küçük birimlerdir. Iğdır Yöresi, Göller Yöresi, Menteşe Yöresi gibi. 
Yörünge Düzlemi: Bakınız: Ekliptik. 
Yükseklik: Ağır bir gaz olan su buharı, yerçekiminin etkisiyle fazla yükselemez. Yoğunlaşma sonucu yağış tekrar yeryüzüne düşer.  Yükseldikçe hava soğuyacağından havanın su buharı taşıma kapasitesi dolayısıyla buharlaşma azalır. 

Z
Zahire: Depolanmış tahıl.
Zaman: Akıp giden olayların tekrar eden gök olaylarına göre sıralanmasından doğan bir kavram. Güneş ve yıldızların meridyene göre açısal uzaklığına karşılık bir ölçü. Olayların birbiri ardından geliştiğini görerek düşüncemizde yarattığımız, bu olayların bundan sonra da içinde olup gideceklerini düşündüğümüz, başı ve sonu olmayan soyut bir kavram. Geçmiş zamanlarda ev yerine inlerde barınılırdı. Gelecek zamanlarda ülkeleri birbirine bağlıyan havayolları sıklaşacaktır. İnsanların iş zamanı, uyku zamanı, dinlenme zamanı olur Zaman kelimesi, çağ karşılığı da kullanılır Gençlik zamanı, olgunluk zaman, gibi. Yer yuvarlağının geçmişi ve gelişmesiyle ilgili olarak jeoloji zamanları vardır. birinci Zaman, Ikinci Zaman, Uçüncü Zaman, Dördüncü Zaman.
Zaman ölçümü: Tam dönemli olaylarla zamanın ölçülmesi. Söz gelişi yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında dönmesi, sarkaçın gidip gelme hareketi gibi. Zaman ölçümünde bir birim sayılan yıldız günü Gün), yerin dönmesine dayanır. Günlük yaşayıştaki zaman ölçümü güneşle ilgili olarak bulunur ve güneş günü b. bk.) ile yapılır. Greenwich’e göre düzenlenmiş bulunan orta saat ortalama saat) dünya için bir zaman ölçümüdür. Bununla ilgili olarak saat dilimleri kullanılır olmuştur. Kimi ülkelerde saatler yazın bir saat ileri alınır ki, buna yaz saati denir. Batıya doğru uzun yolculuk yapıldığı zaman, her 15 boylamı geçtikçe da bir başka saat dilimi içine girildikçe saatler bir saat geri alınır. Doğuya doğru ise, bunun tersi yapılır, saatler bir saat ileri alınır. Zamanın ölçümü ve bulunması, en sağlam olarak, astronomik gözlemlere dayanma yoluyla elde edilir. Zaman.
Zelzele: Yerkabuğunun içten gelen etkilerle sarsılması titremesi olayına verilen deprem adının eskiden kullanılmış şekli.bu kelime, Arapçadan günümüze geçmedir ve sarsıntı anlamına gelir.bk.deprem)
Zelzele mıntıkası: Deprem bölgesi.
Zımpara taşı: Çok sert alüminyum kristallerden oluşan ve parlatıcı ya da aşındırıcı olarak kullanılan kayaç.
Zirve: Doruk.
Zirveler seviyesi: Doruk katı.
Zoocoğrafya: Hayvan dağılışını inceleyen bilim dalı.
Zorlanmış yöre: Bakıma yer verilmeden sadece varlıklarından faydalanılan yöre. Sözgelişi, bir tarlaya her yıl ekin ekilir de arada sıra da olsun toprak gübrelenmezse, o tarla zorlanmış olur. Henüz iyice büyümemiş ağaçlar, ölçüsüz kesilirse, veya bu kesilen ağaççıkların yerine yenileri dikilmezse, o orman zorlanmış demektir. Bir maden işletmesinde sadece en çok ve kısa yoldan gelir getiren bol madenli parçalar seçilip alınır da, geri yanı bir yana atılırsa, böyle bir yerde yeraltı zenginliği zorlanmış olur. Yollar, bir defa yapıldıktan sonra uzun yıllar bakılmadan bırakılırsa, böyle bir yerde yol zorlanmış olur, yine böyle bir yerde insan gücünden ve yapıcılığından her insanın yeteneğinden yeni kabiliyetinden en iyi şekilde faydalanılmaz da, gelişigüzel bir çalışma güdülürse, insan gücü zorlanmış olur.
HAZIRLAYAN:
OĞUZ KAĞAN KELEŞ
1006070029