23 Mart 2014 Pazar

NEDEN COĞRAFYA ÖĞRENİYORUZ? ÖĞRENMESEK OLMAZ MI?

Coğrafya; çocukların gözlem yapma ve nedensel ilişki kurma becerilerini geliştirmekte önem taşımaktadır. İyi bir Coğrafya eğitimi aldığımızda, günümüz sosyal ve siyasal olaylarına bakış açımız da büyük ölçüde değişecektir. Coğrafyanın bize sağlayacağı en önemli şeylerden birisi; ulusal ve evrensel sorunlar hakkında mantıklı çıkarımlar yapmayı kolaylaştırmasıdır. Coğrafya herkes için gereklidir; bir öğretmen, bir politikacı, bir bürokrat, bir asker, bir mühendis, bir iş adamı, herkes için... Coğrafyayı iyi bilmeyen askerlerden oluşan bir ordunun kaybetme olasılığı çok büyüktür. Mesela I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusundaki askerlerin bir bölümü yazlık kıyafetleriyle soğuk cephelerde savaştırılmışlar ve savaştıkları yerlerde iklimin azizliğine uğramışlardır. Yine fabrika kurmak isteyen bir girişimcinin kuracağı fabrikanın hangi coğrafi koşulları gerektirdiğini çok iyi bilmesi gerekir. Ekonomik başarı için bu olmazsa olmazdır. Bir inşaat mühendisinin çalışacağı yerlerde yer yapısını çok iyi bilmesi gerekir. Bir mimar da aynı şekilde çalıştığı yerin iklimini, hava şartlarını iyi bilmelidir. Bunun gibi bir sürü basit örnek sıralayabiliriz. Özetleyecek olursak Coğrafya bilmek ve öğrenmek, hayatın her alanında herkese büyük katkılar sağlayacaktır.

1 yorum:

  1. Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
    İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara
    Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
    Sıcak bir kara sevda
    Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu;
    Acımsı, buruk.
    mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
    Sessizliği üstümüzden atamıyorduk
    Bir saçak altında kararsız, yorgun
    Saatlerce duruyorduk
    Kimse görmüyordu bizi

    Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
    Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
    Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
    Bir başka türlüydü bu insanlar
    Sen bir başka türlüydün
    Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi
    Gözlerin gözlerimde erimekteydi
    Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun
    Beni bırakma diyordun

    Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam
    Bir yalnızlık duyuyorduk
    Ağlıyordun, ağlıyordun…

    Cebeci İstasyonunda bir tren
    Nefes nefese soluyordu
    Gerilmiş bir keman teli gibiydik

    Ankara Kalesi’nde bir eski çalar saat
    Bilmem kaça vuruyordu
    Bir yağmur yağıyor inceden ince
    İçimizdeki binbir düşünce
    Harmanlar misali savruluyordu
    Islanmış bir ceylan yavrusu gibi
    Tiril tiril titriyordun
    Gitsek gitsek diyordun.

    Yüreğimin atışından deli gönlümce
    Sırıl sıklam, paramparça, permeperişan
    Türküler söylüyordum
    Ağlıyordun, ağlıyordun…

    Şimdi, şimdi seni düşünüyorum
    Cebeci yollarında rüzgarlar esiyor, serin
    Paramparça düşmüş gönül ufkuma
    İki yıldız gibi gözlerin
    Gel Ey ciğerime saplanan hançer
    Gel ey yüreğime oturmuş kurşun
    Göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan
    Gel artık
    Ne olursun

    YanıtlaSil