Oğuz Kağan Keleş'in kişisel bloğu. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği.
23 Mart 2014 Pazar
NEDEN COĞRAFYA ÖĞRENİYORUZ? ÖĞRENMESEK OLMAZ MI?
Coğrafya; çocukların gözlem yapma ve nedensel ilişki kurma becerilerini geliştirmekte önem taşımaktadır. İyi bir Coğrafya eğitimi aldığımızda, günümüz sosyal ve siyasal olaylarına bakış açımız da büyük ölçüde değişecektir. Coğrafyanın bize sağlayacağı en önemli şeylerden birisi; ulusal ve evrensel sorunlar hakkında mantıklı çıkarımlar yapmayı kolaylaştırmasıdır. Coğrafya herkes için gereklidir; bir öğretmen, bir politikacı, bir bürokrat, bir asker, bir mühendis, bir iş adamı, herkes için... Coğrafyayı iyi bilmeyen askerlerden oluşan bir ordunun kaybetme olasılığı çok büyüktür. Mesela I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusundaki askerlerin bir bölümü yazlık kıyafetleriyle soğuk cephelerde savaştırılmışlar ve savaştıkları yerlerde iklimin azizliğine uğramışlardır. Yine fabrika kurmak isteyen bir girişimcinin kuracağı fabrikanın hangi coğrafi koşulları gerektirdiğini çok iyi bilmesi gerekir. Ekonomik başarı için bu olmazsa olmazdır. Bir inşaat mühendisinin çalışacağı yerlerde yer yapısını çok iyi bilmesi gerekir. Bir mimar da aynı şekilde çalıştığı yerin iklimini, hava şartlarını iyi bilmelidir. Bunun gibi bir sürü basit örnek sıralayabiliriz. Özetleyecek olursak Coğrafya bilmek ve öğrenmek, hayatın her alanında herkese büyük katkılar sağlayacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
YanıtlaSilİncecikten bir yağmur yağıyordu yollara
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
Sıcak bir kara sevda
Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu;
Acımsı, buruk.
mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
Sessizliği üstümüzden atamıyorduk
Bir saçak altında kararsız, yorgun
Saatlerce duruyorduk
Kimse görmüyordu bizi
Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
Bir başka türlüydü bu insanlar
Sen bir başka türlüydün
Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi
Gözlerin gözlerimde erimekteydi
Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun
Beni bırakma diyordun
Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam
Bir yalnızlık duyuyorduk
Ağlıyordun, ağlıyordun…
Cebeci İstasyonunda bir tren
Nefes nefese soluyordu
Gerilmiş bir keman teli gibiydik
Ankara Kalesi’nde bir eski çalar saat
Bilmem kaça vuruyordu
Bir yağmur yağıyor inceden ince
İçimizdeki binbir düşünce
Harmanlar misali savruluyordu
Islanmış bir ceylan yavrusu gibi
Tiril tiril titriyordun
Gitsek gitsek diyordun.
Yüreğimin atışından deli gönlümce
Sırıl sıklam, paramparça, permeperişan
Türküler söylüyordum
Ağlıyordun, ağlıyordun…
Şimdi, şimdi seni düşünüyorum
Cebeci yollarında rüzgarlar esiyor, serin
Paramparça düşmüş gönül ufkuma
İki yıldız gibi gözlerin
Gel Ey ciğerime saplanan hançer
Gel ey yüreğime oturmuş kurşun
Göçmen kuşlar gibi çok uzaklardan
Gel artık
Ne olursun